🌦️ Fussilet Suresi 30 36 Ayetleri Meali
Fussilet, 30-36 meali [Mustafa İslamoğlu] Bildir. Daha fazla videoya gözat. Daha fazla videoya gözat. Sonraki oynatılıyor. 12:38. Fussilet Suresi Meali
kuran-ı kerim meali 1. fatİha suresİ 2. bakara suresİ 3. alİ İmran suresİ 4. nİsa suresİ 5. maİde suresİ 6. en’am suresİ 7. a’raf suresİ 8. enfal suresİ 9. tevbe suresİ 10. yunus suresİ 11. hud suresİ 12. yusuf suresİ 13. ra’d suresİ 14. İbrahİm suresİ 15. hİcr suresİ 16. nahl suresİ 17. İsra suresİ 18. kehf
Sure, kuran dinle. Yasin suresi anlamı dinle Mahir al Muaiqly Yasin suresi arapça yazılışı okunuşu ve meali quran mp3? Dinle diyanet hutbe cuma, cuma suresi cuma suresi dinle hatim kuran cüz kuran dinle kurani kerim dinle mukabele sure on bir ayettir ayet yesebb may 23, süre, quran, göklerde ve yerde ne varsa hepsi.
Günümüzdebizler Kur’an dan habersiz, din adına öyle şeylere inanıyoruz ki, bunu akılla, mantıkla, Kur’an ile izah etmek mümkün değil. İçimize fitne sokan,
Fussilet Süresi Meali (türkçe anlamı) Hoca 41-FUSSILET Adını, 3. âyette geçen "fussılet" kelimesinden almıştır. Secde, Hâ, Mîm ve Mesâbih adları ile de anılan bu sûre, Mekke’de inmiştir. 54 (ellidört) âyettir. Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla. 1. Hâ. Mîm. 2. (Kur’an) rahmân ve rahîm olan Allah katından
FussiletSüresi 30. Ayet Tefsiri. 30: “Rabbimiz Allah’tır!” diye ikrarda bulunup, sonra da özde ve sözde dosdoğru olarak inanç, amel ve ahlâkta sapmadan doğru yolu tâkip edenlerin üzerine melekler iner ve şöyle derler: “Korkmayın ve üzülmeyin! Size va‘dolunan cennetle sevinin!”.
Diyanetİşleri Başkanlığı Kuran ı Kerim Türkçe Meali – Fussilet Suresi. Bismillâhirrahmânirrahîm. 1. Hâ Mîm. Bu harflerle ilgili olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız. 2. Bu Kur’an, Rahmân ve Rahîm olan Allah’tan indirilmedir. 3. Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’an olarak âyetleri
AYETMEALLERİ SURE MEAL SAYFA MEAL CÜZ MEAL SECDE AYETLERİ: SURELER. 1.Fatiha Suresi. 2.Bakara Suresi. 3.Al-i İmran Sur 30.Rum Suresi. 31.Lokman Suresi
KevserSuresi Ve Türkçe Meali Kevser suresi ,Kuranıkerim'in 108. suresi olup,toplam 3 ayetten oluşmaktadır.Üç ayetten oluşan bu sûre, Kur'an'ın en kısa sûresidir.Sûrenin ilk ayetinde bolluk verilmesinden bahsettikten sonra hemen akabindeki ikinci ayette bu nimetlere karşılık şükür için namaz kılmak ve kurban kesmekten
6aJRJP. Meal Ayet Arapça وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ Türkçe Okunuşu * Ve-immâ yenzeġanneke mine-şşeytâni nezġun feste’iż biAllâhis innehu huve-ssemî’u-l’alîmu 1. Ömer Çelik Meali Eğer şeytandan gelen bir vesvese seni kötülüğe kışkırtacak olursa hemen Allah’a sığın! Çünkü O, evet O, her şeyi hakkiyle işiten, her şeyi hakkiyle bilendir. 2. Diyanet Vakfı Meali Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir. 3. Diyanet İşleri Eski Meali Şeytan seni dürtecek olursa Allah'a sığın; doğrusu O, işitendir, bilendir. 4. Diyanet İşleri Yeni Meali Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. 5. Elmalılı Hamdi Yazır Meali Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın. Çünkü O her şeyi işitir ve bilir. 6. Elmalılı Meali Orjinal Meali Şayed seni Şeytandan bir dürtüş dürtecek olursa hemen Allaha sığın istiaze et çünkü odur ancak işiden bilen 7. Hasan Basri Çantay Meali Eğer seni şeytandan bir dürtüş fitlerse hemen Allaha sığın. Çünkü O, senin sığındığını bizzat hakkıyle işiden, niyyetini, salâhını çok iyi bilendir. 8. Hayrat Neşriyat Meali Bununla berâber şeytandan gelen bir vesvese seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın! Çünki Semî' herşeyi işiten, Alîm hakkıyla bilen ancak O'dur. 9. Ali Fikri Yavuz Meali Eğer seni şeytandan bir dürtüş dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın; çünkü O'dur ancak işiten, bilen... 10. Ömer Nasuhi Bilmen Meali Ve şayet seni şeytan tarafından bir vesvese bu afkârâne muameleden çevirmek isterse hemen Allah'a sığın. Şüphe yok ki, O'dur her şeyi bihakkın işiten, bilen O'dur. 11. Ümit Şimşek Meali Şeytandan sana bir kışkırtma geldiğinde Allah'a sığın. Çünkü O herşeyi işiten, herşeyi bilendir. 12. Yusuf Ali English Meali And if at any time an incitement to discord is made to thee by the Evil One, seek refuge in Allah. He is the One Who hears and knows all things. Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin anlaşılması mümkün değildir. Mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Fussilet Sûresi 36. ayetinin tefsiri için tıklayınız * Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.
Fussilet Suresi 35. ayeti ne anlatıyor? Fussilet Suresi 35. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Fussilet Suresi 35. Ayetinin Arapçasıوَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ Fussilet Suresi 35. Ayetinin Meali AnlamıBu güzel haslete ancak hakkiyle sabredenler erişebilir; buna ancak insânî kemâl ve faziletten yana nasîbi bol olanlar ulaşabilir!Fussilet Suresi 35. Ayetinin Tefsiriİbn Abbas şu açıklamayı yapmıştır “34. âyette ifade edilen en güzel yol»dan maksat, öfkeliyken sabretmek ve kötülüğe mâruz kalındığında bağışlamaktır. İnsanlar bunu başardıkları takdirde, Allah onları muhâfaza eder, düşmanları da onların önünde eğilir ve candan bir dost gibi olur.” Buhârî, Tefsir 41/1 Yüce rabbimizin açıkça bildirdiği gibi elbetteki yilikle kötülük bir olmaz. İyilik kalplere pozitif enerji verir, kötülük kalbin nurunu söndürür, kuvvetini giderir. İyilik ve dürüstlük, gönülleri fetheden mânevî bir iksirdir. İyiliğin çok çeşitleri vardır. Kendimize yapılan kötülükleri affetmek bir iyiliktir. Kötülüğü affetmekle beraber, üstelik kötülük yapan o kişiye bir de iyilik yapabilmek daha faziletli bir iyiliktir. Esasen taşlaşmış kalpleri yumuşatıp eritecek, düşmanlıkları giderecek, kaynayan öfkeleri yatıştıracak ve en amansız düşmanları sımsıcak dost yapacak sır bunda gizlidir. Fakat bunu başarmak, konuşulduğu kadar kolay bir iş değildir. Bunu başarabilmek, büyük bir ahlâkî kemal, ruhî kıvam, sarsılmaz bir sabır ve yüksek bir fazilet ister. Güzel isimlerinden biri اَلْعَفُوُّ Afüvv yani “Çok Affedici” olan Cenâb-ı Hak kullarının affedici olmasını ister. Affetmeyi seven mü’minlerin örnek alınmaya değer kullar olduğunu bildirir. Çünkü onlar gerçekten de zor olan bir işi yapmış, nefislerini bertarâf ederek affedicilik ve ayıp örtücülük vasfını kazanmışlardır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur “Bununla beraber bir insan dişini sıkar, sabreder ve kendisine haksızlıkta bulunanı bağışlarsa, şüphesiz bu, nefse hâkimiyet, azim ve kararlılık gerektiren büyük bir fazilettir.” Şûrâ 42/43 Resûlullah buyurur “…Kul başkalarının hatâlarını affettikçe Allah da onun şerefini ziyâdeleştirir...” Müslim Birr 69; Tirmizî, Birr 82 “Gereğini yapmaya gücü yettiği hâlde öfkesini yenen kimseyi Allah Teâlâ, kıyâmet günü herkesin gözü önünde çağırır, hûriler arasından dilediğini seçmekte serbest bırakır.” Ebû Dâvûd, Edeb 3/4777; Tirmizî, Birr 74 Şahsına yapılan hatâlar karşısında sessiz kalmak ve onları affetmek, ilk bakışta bir âcizlik gibi görünse de hakîkatte fevkalâde yüksek bir haslettir. Kolayca affedivermek, günah ve kusurları muhâtabın durumuna göre ve kendine has bir metotla bertarâf etmek, Peygamberimiz en güzel ahlâkî hasletlerinden biri idi. O, kazandığı savaşlarda esir düşenleri affetmiş, kendisine karşı son derece kötü davrananlara bile güzel muamele, merhamet, şefkat ve âlicenaplık örneği sergilemiştir. Yine hatâ ve kusurları affetmenin de ötesinde, kötülüğe dahî iyilikle muamele edebilmek ve hattâ kötülüğünü gördüğü birinin ıslah ve hidâyeti için dua edebilmek, Resûlullah fârik vasfı idi. Tâif’te kendisini taşlayanlara ve Uhud’da mübârek dişlerini kırıp yüzünü yaralayanlara bedduada bulunmayıp hidâyetleri için dua etmesi, buna kâfî bir misâldir. Yine O’nun, getirdiği dînin izzetini korumak için Mekke’de insanların kahrolup gazab-ı ilâhî ile helâk olmalarını değil, her birinin hidâyetle şereflenmelerini istemesi, nice azgınların kurtuluşuna vesîle olmuştur. Resûl-i Ekrem bu yüksek ahlâkî ufkunu gösteren şu hadîs-i şerîf, müslümanlara ne güzel bir yol göstermektedir “İnsanlar iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız, şayet zulmederlerse biz de zulmederiz» diyerek her hususta başkalarını taklit eden şahsiyetsiz kişiler olmayınız! Lâkin kendinizi, insanlar iyilik yaparsa iyilik yapmaya, kötülük yaparlarsa zulmetmemeye alıştırınız!” Tirmizî, Birr 63/2007 Resûlullah bir gün “–Sizden biri, Ebû Damdam gibi olmaktan âciz midir?” buyurdu. Oradaki sahâbîler “–Ebû Damdam kimdir?” diye sordular. Resûl-i Ekrem Efendimiz de şöyle buyurdu “–Sizden önceki kavimlerden birine mensûb idi. Bana hakâret eden ve dil uzatarak gıybetimi yapan kimselere hakkımı helâl ediyorum» derdi.” Ebû Dâvûd, Edeb 36/4887 Hz. Ebubekir alakalı şu hâdise, kötülüğe sabırla mukâbele etmenin ve onun en güzel yolla savuşturmanın güzel bir misalidir Resûlullah ashâb-ı kirâmın arasında otururken, bir adam geldi, Hz. Ebubekir’e hakâretler ederek onu üzdü. Ancak Ebubekir sükût etti, adama cevap vermedi. Adam ikinci sefer aynı şekilde hakaret ederek eziyet verdi. Ebubekir yine sükût etti. Adam üçüncü sefer de hakaret edince Hz. Ebubekir adama hak ettiği cevâbı verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz hemen kalkıp yürüdü. Ebubekir arkasından yetişerek “–Ey Allah’ın Rasûlü, yoksa bana darıldınız mı?” diye sordu. Allah Resûlü “–Hayır” buyurdu. Sonra da şöyle devam etti “–Lâkin gökten bir melek inmiş, o adamın sana söylediklerini yalanlıyor, senin adına ona cevap veriyordu. Sen karşılık verip intikamını alınca melek gitti, onun yerine şeytan geldi. Bir yere şeytan gelince ben orada durmam!” Ebû Dâvûd, Edeb 41/4896 Bayezid-i Bistami’yle alakalı şu menkıbe, onun bu muhteşem güzellikte ve i’cazdaki âyetin mâna derinliğine ne ölçüde vakıf olup gereğini yapmaya çalıştığını ortaya koymaktadır Bayezid bir akşam mezarlıktan geçerken Bistam’ın ileri gelenlerinden birinin oğlu sarhoş bir halde saz çalıyordu. Gencin kendisine yaklaştığını gören Şeyh “Lâ havle velâ kuvvete illa billâh!” dedi ama bunu der demez kabadayı sazı şeyhin başına vurdu. Saz ikiye bölündü, Şeyh de al kanlar içinde kaldı. Şeyh zaviyesine geldi. Sabah olur olmaz sazın parasıyla birlikte bir tepsi helvayı hizmetçisine verip gence gönderdi ve ona şunu söylemesini tembih etti “Bayezid, akşam başında kırılan sazdan dolayı senden özür diliyor. Bu parayı al ve başka bir saz satın al. Bu helvayı da ye ki kırılan sazın derdi ve acısı gönlünden çıksın.” Genç bu durumu görünce geldi, şeyhin ayaklarına kapandı, tevbe etti ve hıçkıra hıçkıra ağladı. Diğer bazı gençler de ona uyup Şeyh’in güzel huyu sayesinde doğru yolu buldular. Attâr, Tezkire, Trc. Süleyman Uludağ, İstanbul, 2007, s. 179 Hâsılı iyilik yapanlara iyilik, fenâlık yapanlara da fenâlık yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet, kötülük yapanlara karşı aynı şekilde mukâbelede bulunmayıp iyilik yapabilmektir. Zira iyilik yapılan kimse düşmansa dost olur; ortadaysa yaklaşır; yakındaysa muhabbeti ziyâdeleşir. Lâkin şunu da hatırlatmak gerekir ki, affetmek ve bağışlamak şahsa karşı işlenen suçlarda mevzubahistir. Bir suç, toplumu ilgilendiriyorsa, o zaman affetmekten çok ıslâhına çalışmak, âdil davranmak ve doğru ile yanlışı ortaya koymak îcâb eder. Zira böyle bir suçlu affedildiğinde, bunun daha büyük haksızlıklara yol açacağı muhakkaktır. O hâlde ben müslümanım diyenler, İslâm’ın bu güzel ahlâk ve fazilet anlayışını kendinden asla ayrılmaz bir meziyet halinde kuşanarak insanları hikmet ve öğütlerle Allah’ın yoluna çağırmaya devam etmelidirler Fussilet Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriFussilet Suresi 35. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan
❬ Önceki Sonraki ❭ إِنَّ ٱلَّذِينَ قَالُوا۟ رَبُّنَا ٱللَّهُ ثُمَّ ٱسْتَقَٰمُوا۟ تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا۟ وَلَا تَحْزَنُوا۟ وَأَبْشِرُوا۟ بِٱلْجَنَّةِ ٱلَّتِى كُنتُمْ تُوعَدُونَ İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summestekâmû tetenezzelu aleyhimul melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bil cennetilletî kuntum tûadûntûadûne. Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki “Korkmayın, üzülmeyin, size dünyada iken va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” Diyanet İşleri Başkanlığı Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki “Korkmayın, üzülmeyin, size dünyada iken va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” Diyanet Vakfı Şüphesiz, Rabbimiz Allah´tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Haberiniz olsun ki Rabbimiz Allah´tır.» deyip de sonra doğru gidenler yok mu, onların üzerine melekler şöyle iner Korkmayın, üzülmeyin, va´dolunup durduğunuz cennet ile neşelenin! Elmalılı Hamdi Yazır Rabbimiz Allah´tır» deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen cennetle sevinin.» Ali Fikri Yavuz Gerçekten “- Rabbimiz Allah’dır.” deyib de sonra sebat gösterenler ve salih amel işliyenler var ya, onların üzerine ölüm anında veya dehşet halinde “- Korkmayın, mahzun olmayın. Vaad olunduğunuz cennetle neşelenin.” diye melekler inecektir. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Haberiniz olsun ki rabbımız Allah» deyip de sonra doğru gidenler yok mu onların üzerlerine şöyle melekler iner korkmayın, mahzun olmayın va´dolunup durduğunuz Cennet ile neş´eyâb olun! Fizilal-il Kuran Şüphesiz Rabb´imiz Allah´tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin!» derler. Hasan Basri Çantay Hakıykat Rabbimiz Allahdır» deyib de sonra doğruluğu iltizâm edenler yok mu? Onların üzerlerine Korkmayın, tasalanmayın, va´d olunduğunuz cennetle sevinin» diye diye melekler inecekdir. İbni Kesir Muhakkak ki; Rabbımız Allah´tır, deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanların üzerine melekler iner, onlara Korkmayın, üzülmeyin size vaad olunan cennetle sevinin, derler. Ömer Nasuhi Bilmen Şüphe yok o kimseler ki, Rabbimiz Allah´tır» dediler, sonra da istikamette bulundular, onların üzerlerine melekler ineceklerdir. Korkmayın ve mahzun olmayın ve size vaad olunmuş olan cennet ile müjdelenin!» diyeceklerdir. Tefhim-ul Kuran Şüphesiz Onlar Bizim Rabbimiz Allah´tır» deyip sonra da dosdoğru bir istikamet tutturanlar yok mu; onların üzerine melekler iner ve der ki; Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size va´d olunan cennetle sevinin.»
Süleymaniye Vakfı Meali [email protected] بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla, حٰمٓۜ Hâ-Mîm![*] [*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır. Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli bir konuya vurgu yapılıyor olmasından onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur. تَنْز۪يلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۚ كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَۙ Ayetleri, bilenler topluluğu için Arapça kur’anlar /ayet kümeleri[1*] halinde ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır[2*]. [1*] Kur'ân, karaa قرأ fiilinin mastarı olup toplama ve birleştirme anlamındadır. Mastar olarak kullanıldığı gibi bütünlük ve küme anlamında isim olarak da kullanılır. Allah’ın son kitabına Kur’an denmesi, bütün sureleri toplayıp bir araya getirmesi sebebiyledir Lisanu’l-Arab. Arapçada Kur’ân قُرْآنً’ın çoğulu olmadığından tekil için de çoğul için de kullanılır. Bu sebeple kur’ân قُرْآن kelimesine, bağlamına göre, kur’ânlar diye de anlam verilebilir. [2*] En’am 6/114, A’raf 7/52, Yusuf 12/2, Taha 20/113-114, Zümer 39/28, Şura 42/7, Zuhruf 43/3, Ahkaf 46/12. بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًاۚ فَاَعْرَضَ اَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ Müjdeleyici ve uyarıcı olsun diye açıklanmıştır. Fakat onların /insanların çoğu yüz çevirdi; artık dinlemezler[*]. [*] Bu ayete göre uyarıcı ve müjdeci olmak Allah’ın kitabının özelliğidir. Allah’ın resulleri, kitaptaki müjde ve uyarıları insanlara tebliğ ettikleri için onlar da bu özelliklerle vasıflandırılmıştır Hud 11/1-2. Bu da "resul" kelimesinden ilk anlaşılması gerekenin Kitap olduğunu ortaya koyar İsra 17/9-10, Kehf 18/1-2, Fatır 35/24, Ahkaf 46/12. وَقَالُوا قُلُوبُنَا ف۪ٓي اَكِنَّةٍ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ وَف۪ٓي اٰذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ اِنَّنَا عَامِلُونَ Onlar şöyle dediler “Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kat kat örtülü, kulaklarımızda da tıkaç var[*]. Seninle aramızda bir engel bulunmaktadır. Sen yapacağını yap, biz zaten yapıyoruz.” [*] En'am 6/25, İsra 17/45-46, Kehf 18/57, Lokman 31/7. قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ De ki “Ben de tıpkı sizin gibi bir beşerim, bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor[*]. Öyleyse ona karşı dosdoğru olun ve ondan bağışlanma dileyin. Müşriklerin /Allah’ı ikinci sıraya koyanların vay haline! [*] Kehf 18/110. اَلَّذ۪ينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ Onlar zekatı vermeyen[1*] ve ahireti görmezden gelenlerdir[2*].” [1*] Allah, zekatı önceki ümmetlere farz kıldığı gibi Bakara 2/43, 83, Maide 5/12, Meryem 19/31, 55, Beyyine 98/5 son ümmete de farz kılmıştır Bakara 2/110, Hac 22/78, Nur 24/56. Allah, zekat verenleri överken Bakara 2/277, Müminun 23/1-4, Nur 24/37-38, Mearic 70/24-25 vermeyenleri yermektedir Mearic 70/18-21. Bu ayette müşriklerin - zekat emrini bildikleri halde- vermedikleri üstelik ahirete de inanmadıkları ve bu yüzden tehdit edildikleri bildirilmektedir. Başka bir ayette de yapılması gereken yardımlara engel olanların, ahirete de tam olarak inanmadığı görülmektedir Maun 107/1-7. [2*] Yasin 36/47, Müddessir 74/42-47. قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُٓ اَنْدَادًاۜ ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ De ki “Siz, yeri iki günde[1*] yaratanı görmezden gelip de ona benzer nitelikte varlıklar mı uyduruyorsunuz[2*]? İşte o, bütün varlıkların Rabbidir /Sahibidir.” [1*] Allah katında bir gün, bizim hesabımızla bin yıldır Hac 22/47, Secde 32/5. [2*] Ayetteki endâd أنداد kelimesinin tekili nidd’dir نِدٌّ. Nidd, “bir şeyin benzeri ve işlerinde ona muhalefeti olan varlık” anlamındadır el-Ayn. Müşrikler, Allah ile ortak özelliklere sahip olduğuna inandıkları varlıkları araya koyarak isteklerini, onların aracılığı ile Allah’a kabul ettireceklerine inanırlar. Bakara 2/22, 165, İbrahim 14/30, Sebe 34/33, Zümer 39/8. وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ Dört günde; yeryüzünde üstten aşağıya sabit dağlar[1*] oluşturmuş, yeri bereketli kılmış, her türden besin kaynağını, arayanların eşit olarak ulaşabilecekleri şekilde ölçülendirmiştir[2*]. [1*] Bkz. Ra’d 13/3. ayetin dipnotu. [2*] Yeryüzünün altı günde yaratılmasıyla ilgili ayetler için bkz. A'raf 7/54, Yunus 10/3, Hud 11/7, Furkan 25/59, Secde 32/4-5, Kaf 50/38, Hadid 57/4. ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا اَوْ كَرْهًاۜ قَالَتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ Aynı zamanda[*], duman halindeki göğe yönelmiş, ona ve yere “Gönüllü veya zorunlu olarak boyun eğin!” demişti; ikisi de “Gönüllü olarak boyun eğdik!” diye cevap vermişlerdi. [*] Ayetteki sümme ثمَ, dört türlü kullanımı olan bir edattır. Bu kullanımlardan biri, sıralama veya öncelik-sonralık kastedilmeksizin mutlak beraberliği ifade eder Mu’cemu'l-Lugati'l-Arabiyyeti'l-Muasıra, Ahmed Muhtar Abdulhamid Ömer, Alem-ül Kütüb, 2008, c. 1, s. 328. Ayrıca bkz. Yunus 10/103, Hud 11/3, 52; Beled 90/17. فَقَضٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَاَوْحٰى ف۪ي كُلِّ سَمَٓاءٍ اَمْرَهَاۜ وَزَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَۗ وَحِفْظًاۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ Allah, gökleri yedi gök olarak iki gün içinde tamamladı[1*]. Her bir göğe görevini bildirdi. En yakın göğü birinci kat semayı kandillerle süsledi ve korudu[2*]. İşte bu, daima üstün ve bilgili olan Allah’ın belirlediği ölçüdür[3*]. [1*] Göğün yedi gök şeklinde düzenlenmesiyle ilgili diğer ayetler için bkz. Bakara 2/29, Talak 65/12, Mülk 67/3, Nuh 71/15. [2*] Gezegenlerin, en yakın göğün süslerinden olduğu diğer bir ayette belirtilmektedir Saffat 37/6. Jüpiter ve Satürn gibi dev gaz-gezegenlerinin Dünya’yı, öldürücü derecede zarar verebilecek göktaşlarından koruduğu bilim adamları tarafından ifade edilmektedir. [3*] Buraya kadar olan ayetlerde, yerin yaratılması iki gün, dağların oluşumu ve gıda ölçülerinin belirlenmesi dört gün, göklerin yaratılması da iki gün olarak belirtilmiştir. Bunlar ayrı ayrı zamanlarda olsaydı yaratılışın toplam sekiz gün sürmesi gerekirdi oysa Allah gökleri, yeri ve ikisi arasındaki her şeyi toplam altı günde yarattığını belirtmektedir. Dolayısıyla, ayetlerde belirtilen kimi aşamaların eş zamanlı olarak yürütülmüş olduğu anlaşılmaktadır. فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ Yine de yüz çevirirlerse de ki “Ben, Ad ve Semud’u yakalayan şiddetli gürültünün dengi olan şiddetli bir gürültüye karşı sizi uyarıyorum[*].” [*] Furkan 25/38-39, Ankebut 29/38, Necm 53/50-51. اِذْ جَٓاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ قَالُوا لَوْ شَٓاءَ رَبُّنَا لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةً فَاِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ Bir zamanlar onlara; önlerinden ve arkalarından /her yandan elçiler gelip de[1*] “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin!” dediklerinde şöyle demişlerdi “Rabbimiz böyle bir şey isteseydi[2*] elbette melekler indirirdi[3*]. Bu yüzden biz sizinle gönderilen mesajları tanımıyoruz[4*].” [1*] A'raf 7/65, 73, Hud 11/50, 61. [2*] Şâe شاء fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey شيء mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir Müfredât. Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder Kamer 54/49, Ra’d 13/8. İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır Enbiyâ 21/35. Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister Nisa 4/26 ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar Nur 24/46. Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur Şems 91/7-10. Buna göre şâe شاء fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı Nahl 16/93. Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe شاء fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz [3*] İsra 17/94-95. [4*] İbrahim 14/9, Sebe 34/34, Zuhruf 43/23-24. فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ Hud’un kavmi Ad, yeryüzünde haksız yere büyüklendi ve “Bizden güçlü kimmiş!” dediler[*]. Onları yaratan Allah’ın daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar ayetlerimizi bile bile inkar ediyorlardı. [*] Onların güçlü yapılarını anlatan ayetler için bkz. A'raf 7/69, Hud 11/52. فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحًا صَرْصَرًا ف۪ٓي اَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذ۪يقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَخْزٰى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ Bu yüzden onlara, kara günlerde, soğuk ve şiddetli bir rüzgar gönderdik ki dünya hayatında rezil edici azabı tattıralım. Ahiretteki azap daha da rezil edici olacak ve yardım görmeyeceklerdir[*]. [*] Ad Kavmi ile ilgili ayetler için bkz. Hud 11/59-60, Şuara 26/123-140, Ahkaf 46/21-25, Kamer 54/18-21, Zariyat 51/41-42, Hakka 69/6-8, Fecr 89/6-8. حَتّٰٓى اِذَا مَا جَٓاؤُ۫هَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَاَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ Oraya geldiklerinde kulakları, gözleri ve derileri, yapıp ettikleri şeyler hakkında onların aleyhine şahitlik edecektir[*]. [*] Nur 24/24-25, Yasin 36/65. وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَاۜ قَالُٓوا اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Derilerine “Niye aleyhimize şahitlik ettiniz?” diye soracaklar. Onlar da “Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlkin sizi o yarattı, şimdi de onun huzuruna çıkarılıyorsunuz[*].” diye cevap vereceklerdir. [*] En'am 6/94, Kehf 18/48. وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ اَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَٓا اَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلٰكِنْ ظَنَنْتُمْ اَنَّ اللّٰهَ لَا يَعْلَمُ كَث۪يرًا مِمَّا تَعْمَلُونَ Kulaklarınız, gözleriniz ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye bir çekinceniz yoktu. Ayrıca Allah’ın, yaptıklarınızın bir çoğunu bilmeyeceğini zannetmiştiniz[*]. [*] Hiçbir şey Allah’tan saklanamaz Bakara 2/75-77, Al-i İmran 3/5, Nisa 4/108, Zuhruf 43/80, Mücadele 58/6-7. وَذٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذ۪ي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ اَرْدٰيكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ İşte Rabbiniz hakkında kapıldığınız bu zannınız sizi kötü duruma soktu da kaybedenlerden oldunuz[*]. [*] İnşikak 84/14-15. فَاِنْ يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْۚ وَاِنْ يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُمْ مِنَ الْمُعْتَب۪ينَ O ateş /Cehennem onların kalacakları yer olacaktır, tabii dayanabilirlerse! Özür dileseler de özürleri dikkate alınacak olanlardan değillerdir[*]. [*] Nahl 16/84, Rum 30/57, Casiye 45/35. وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟ Allah’ın ayetlerine körlük etmelerinden dolayı[1*] Onları, yanlarından ayrılmayan birtakım kimselerle çevrelemiştik de bu kimseler onlara yapmakta oldukları ve daha önce yaptıkları şeyleri süslü göstermişlerdi[2*]. Kendilerinden önce gelip geçmiş cin ve insan toplumları hakkında gerçekleşmiş olan o söz /cezalandırma sözü, onlar için de gerçekleşti. Onlar hüsrana uğrayanlardır[3*]. [1*] Zuhruf 43/36-39. [2*] Meryem 19/83, Furkan 25/28-29, Şuara 26/221-223. [3*] Ahkaf 46/17-18. وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَالْغَوْا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ Kâfirlik edenler /ayetleri görmezlikte direnenler şöyle dediler “Bu Kur’an’ı dinlemeyin, onunla ilgili laf kalabalığı yapın, belki galip gelirsiniz[*].” [*] Kafirlerin Allah’ın kitabını etkisiz kılma çabalarına dair ayetler için bkz Tevbe 9/32, Hac 22/51, 72, Sebe 34/5, 38, Saf 61/8. ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ İşte böyle! Allah’a karşı düşmanlık edenlerin cezası o ateş /cehennemdir. Ayetlerimizi bile bile inkar etmelerinin karşılığı olarak ölmemek üzere kalacakları yurtları, oradadır[*]. [*] Yunus 10/7-8, Hud 11/17, Hac 22/72, Nur 24/57, Tur 52/11-14. وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا رَبَّنَٓا اَرِنَا الَّذَيْنِ اَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ اَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْاَسْفَل۪ينَ Kâfirlik edenler şöyle diyeceklerdir “Rabbimiz! Bizi saptıran cinleri ve insanları göster ki onları ayaklarımızın altına alalım; onlar daha da alçalsınlar[*].” [*] A’raf 7/38, Ahzab 33/67-68, Sad 38/61. اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ “Rabbimiz Allah’tır!” deyip de dosdoğru olanlara ise melekler inerek şöyle derler “Korkmayın, üzülmeyin; size söz verilen Cennet ile sevinin[*]! [*] Enbiya 21/103, Ahkaf 46/13-14. نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ Biz sizin dünya hayatında da ahirette de yakın dostlarınızız. Cennette canınızın çektiği her şey sizindir, istediğiniz her şey de sizindir[*]. [*] Nahl 16/31, Enbiya 21/102, Furkan 25/16, Yasin 36/57, Şura 42/22, Kaf 50/35. وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَٓا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ Allah’a çağıran, iyi işler yapan ve “Ben Allah’a tam teslim olanlardanım!” diyenden daha güzel sözlü kim olabilir[*]! [*] Yusuf 12/108, Mü'min 40/41-42. وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ İyilikle kötülük bir olmaz; sen kötülüğü en güzel şekilde sav. Bir de bakarsın ki aranızda düşmanlık olan kişi sıcak bir dost gibi oluvermiş[*]. [*] Ra’d 13/22, Nahl 16/126, Mü’minun 23/96, Kasas 28/53-54. وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ Buna ancak sabırlı olanlar /duruşunu bozmayanlar ulaştırılır. Buna ancak iyi işlerden büyük bir pay sahibi olanlar ulaştırılır[*]. [*] Bakara 2/148, Al-i İmran 3/186, Şura 42/43. وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ Şeytandan bir dürtü seni dürterse hemen Allah’a sığın. Şüphesiz ki o, daima dinleyen ve her şeyi bilendir[*]. [*] A’raf 7/200-201, Mü’minun 23/97-98. وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُۜ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَهُنَّ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ Gece, gündüz, Güneş ve Ay onun ayetlerindendir[1*]. Yalnızca Allah’a kulluk ediyorsanız ne Güneş’e secde edin ne de Ay’a, bütün bunları yaratana secde edin[2*]! [1*] İsra 17/12, Yasin 36/37-40. Ayrıca bkz. Fussilet 41/53. ayetin dipnotu. [2*] İsra 17/23, Hac 22/77, Necm 53/62. وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْۜ اِنَّ الَّذ۪ٓي اَحْيَاهَا لَمُحْيِ الْمَوْتٰىۜ اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ Allah’ın ayetlerinden biri de şudur Yeryüzünü kupkuru görürsün; üzerine su indirdiğimizde kıpırdar ve kabarır. Yeri dirilten Allah, elbette ölüleri de diriltecektir. O, her şeyin ölçüsünü koyandır[*]. [*] A’raf 7/57, Nahl 16/65, Hac 22/5-6, Ankebut 29/63, Rum 30/19, 24, 50, Fatır 35/9, Zuhruf 43/11, Casiye 45/5, Ahkaf 46/33. اِنَّ الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاۜ اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِنًا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ Ayetlerimizde saptırma yapanlar bize asla gizli kalmazlar[1*]. Kıyamet /mezardan kalkış günü; ateşe atılacak olan mı, yoksa güven içinde huzurumuza gelecek olan mı daha hayırlıdır[2*]? Siz istediğinizi yapın; Allah ne yaptığınızı görür. [1*] Al-i İmran 3/5, Sebe 34/3. [2*] Secde 32/18-20, Sad 38/28, Zümer 39/9, 19, 24, Mü’min 40/58, Casiye 45/21, Haşr 59/20. اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّهُ لَكِتَابٌ عَز۪يزٌۙ Bu zikir[1*] /Kur’an kendilerine gelince kâfirlik edenler[2*] bize gizli kalmazlar. Şüphesiz o zikir, güçlü ve şerefli bir kitaptır. [1*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir Müfredât ذكر md.. Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan âyetler ve indirilen âyetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir Enbiya 21/24, En’am 6/80. İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder Ra’d 13/28. Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur Bakara 2/209. [2*] En’am 6/4-5, Kaf 50/5. لَا يَأْت۪يهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِه۪ۜ تَنْز۪يلٌ مِنْ حَك۪يمٍ حَم۪يدٍ Batıl, önünden de arkasından da ona yanaşamaz[1*]. O, daima doğru kararlar veren ve yaptığını mükemmel yapan Allah tarafından indirilmiştir[2*]. [1*] Kur'an-ı Kerim, iniş aşamasından kıyamete kadar Allah tarafından koruma altına alınmıştır, Dolayısıyla onun metninde ne bir eksiltme yapılabilir ne de artırma. Hicr 15/9, Vakıa 56/77-79, Cin 72/26-28. Ama herkes imtihandan geçirildiği için Allah’a karşı hadlerini aşanlar, ayetlerin metninde yapamadıkları saptırmayı, ayetlerin anlamlarını kaydırıp onları kendi arzularına göre kullanarak yapmaya çalışabilirler, bundan kaçış olmaz Bakara 2/75, Al-i İmran 3/7, Fussilet 41/40. [2*] Fussilet 41/2. مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ Sana, senden önceki elçiler için söylenenlerden başkası söylenmiyor[*]. Senin Rabbin hem çokça bağışlayan hem de cezası acıklı olandır. [*] Al-i İmran 3/184, En’am 6/33-34, Zariyat 51/52-53. وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰنًا اَعْجَمِيًّا لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُۜ ءَاَۭۘعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّۜ قُلْ هُوَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَٓاءٌۜ وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًىۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ۟ Bu kitabı, anlaşılması zor bir dilde ayet kümeleri yapsaydık kesinlikle şöyle derlerdi “Ayetleri ayrıntılı olarak açıklansaydı ya! Anlaşılması zor bir dil mi yoksa fasih Arapça mı[1*] olmalı?” De ki “O, inanıp güvenenler için bir rehber ve şifadır[2*].” Ona inanmayanların sanki kulaklarında tıkaç var ve bu kitap onlara kapalıdır[3*]. Onlara sanki uzak bir yerden sesleniliyor da anlayamıyorlar.” [1*] Arap olsun veya olmasın, açık ve düzgün konuşamayan kişiye Araplar “الأعجم el- a’cem” derler Müfredat. Anlaşılması zor bir dil ile kastedilen iki şey olabilir. Birincisi Arapçanın ağızlarıdır. Her dilin bir fasih hali, bir de ağızları vardır. Mesela Türkçenin fasih hali İstanbul Türkçesidir. Yazı dili ve iletişim dili olarak İstanbul Türkçesi kullanılır. Bunun yanı sıra çeşitli bölgelerde konuşma dilleri yani ağızlar vardır Karadeniz ağzı, Ege ağzı vb. Bu ağızlar fasih sayılmaz. A’cemi kelimesiyle kastedilen ikinci şey ise Arapçanın dışında kalan diğer dillerdir. Nahl 16/103, Şuara 26/198-199. [2*] Yunus 10/57, İsra 17/82. [3*] İsra 17/45, Fussilet 41/5. وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ Musa’ya o kitabı[1*] verdik; sonra onda ihtilafa düşüldü. Rabbinin daha önce verdiği bir sözü[2*] olmasaydı aralarında mutlaka hüküm verilirdi de işleri bitirilirdi. Onlar o kitaptan dolayı kendilerini ikilemde bırakan bir şüphe içinde idiler.” [1*] Bakara 2/53, Hud 11/110. [2*] Hud 11/104. اِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِۜ وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ اَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ اَيْنَ شُرَكَٓاء۪يۙ قَالُٓوا اٰذَنَّاكَۙ مَا مِنَّا مِنْ شَه۪يدٍۚ O saatin /mezardan kalkış saatinin bilgisi yalnızca ona aittir[1*]. Onun bilgisi olmadan hiçbir ürün tomurcuğundan çıkamaz, tek bir dişi hamile kalamaz, doğum da yapamaz[2*]. O gün Allah onlara “Hani, ortaklarım nerede!” diye seslenecek, onlar da “İçimizden onları şu anda gören kimsenin olmadığını sana arz ederiz.” diyeceklerdir. [1*] A’raf 7/187, Lokman 31/34, Ahzab 33/63, Şura 42/17, Zuhruf 43/85, Naziat 79/42-44. [2*] En'am 6/59, Ra’d 13/8, Fatır 35/11. لَا يَسْـَٔمُ الْاِنْسَانُ مِنْ دُعَٓاءِ الْخَيْرِۘ وَاِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُ۫سٌ قَنُوطٌ İnsan hayırlı şeyler istemekten bıkıp usanmaz[1*]. Başına bir fenalık geldiğinde ise hemen umutsuzluğa kapılır, karamsar olur çıkar[2*]. [1*] Mearic 70/19, Adiyat 100/8. [2*] İsra 17/83, Rum 30/36. وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هٰذَا ل۪يۙ وَمَٓا اَظُنُّ السَّاعَةَ قَٓائِمَةًۙ وَلَئِنْ رُجِعْتُ اِلٰى رَبّ۪ٓي اِنَّ ل۪ي عِنْدَهُ لَلْحُسْنٰىۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُواۘ وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ Çektiği darlıktan sonra ona tarafımızdan bir ikram tattırsak kesinlikle şöyle der “Bu bana özeldir[1*]. O saatin /mezardan kalkış saatinin geleceğini sanmam ama olur da Rabbimin huzuruna çıkarılırsam kesinlikle bana bundan daha güzeli verilir[2*].” Şurası kesin ki, nankörlük edenlere, neler yaptıklarını bildireceğiz, elbette onlara ağır bir azap tattıracağız. [1*] Kasas 28/78, Zümer 39/49, Fecr 89/15. [2*] Kehf 18/32-43. قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِه۪ مَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ ف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍ De ki “Hiç düşündünüz mü, o /Kur’an Allah katındansa ve siz de onu görmezlikten geliyorsanız; böyle derin bir ayrılık içinde olandan daha sapkını kim olabilir[*]?” [*] Bakara 2/23-24, Ahkaf 46/10. سَنُر۪يهِمْ اٰيَاتِنَا فِي الْاٰفَاقِ وَف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّۜ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ Onlara, çevrelerinde ve kendilerinde olan ayetlerimizi[1*] göstereceğiz[2*]. Sonunda onun Kur’ân’ın tümüyle gerçek olduğu, onlar için net olarak ortaya çıkacaktır. Onlar itiraf etmeseler de Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi? [1*] Allah’ın ayetleri ikiye ayrılır İlki yaratılmış ayetlerdir, bunlar kainattaki tüm varlıklardır Casiye 45/3-6. İkincisi indirilmiş ayetlerdir ki onlar ilahi kitaplardadır Fussilet 41/39, Şûra 42/13-14. Yaratılmış ayetler, indirilmiş ayetlerin doğruluğunun göstergesidir; çünkü hem kainatı yaratan hem de onunla ilgili en doğru bilgileri veren Allah’tır. İndirilmiş ve yaratılmış ayetler arasında çelişki olmaz, aksine kopmaz bir bağ vardır. Bilimin uğraş alanı Allah’ın yarattığı ayetlerdir. Bu sahada Allah’ın indirdiği ayetlerden de yararlanılırsa bilimde, hayallerin ötesinde bir gelişme yaşanacaktır. [2*] Enbiya 21/37, Neml 27/93, Mü'min 40/81, Zariyat 51/20-21. اَلَٓا اِنَّهُمْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓاءِ رَبِّهِمْۜ اَلَٓا اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطٌ Bilin ki onlar, Rablerinin /Sahiplerinin huzuruna varma hakkında şüphe içindedirler[*]. Bilin ki o, her şeyi kuşatandır. [*] Yunus 10/7, Neml 27/66.
fussilet suresi 30 36 ayetleri meali