🎐 Hz Muhammed Ile Ilgili Olaylar
Hz.Muhammed'in esirler, yaralı düşman askerlerinin durumu ve ganimet'le ilgili uygulamaları, İslam Savaş Hukukuna temel oluşturmuştur. UHUT SAVAŞI (625): Nedeni:
596- Hz. Hatice ile evlenmesi, Ebû Talib’in nikâh töreninde konuşması. 598 - Oğlu Kasım'ın doğması. (Kendisine Ebul Kasım denilmesi). 599 - Hz. Ali’nin doğması. 600 - Kızı Zeyneb doğdu, 604 - Kızı Rukiye doğdu, 608 - Kızı Ümmügülsüm doğdu. 608 - Muhammed’ül Emîn denilen Hz. Muhammed’in Kâbe hakemliği.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in doğum tarihi Müslümanlar tarafından merak edilmektedir. Hz. Muhammed'in doğduğunda bazı mucize olaylar gerçekleşti. Bu mucize olaylar nelerdir? Hz. Muhammed ne zaman, nerede doğdu?
Peygamberimizin (s.a.v) Hz. Hatice (r.a) ile evliliği ve çocukları hakkında kısaca bilinmesi gerekenler am seferinden döndükten sonra Peygamberimiz, Kureyş kabilesinin bu asaletli ve zengin kadını Hatice ile evlendi. Hz. Muhammed o zaman yirmibeş yaşında idi. Hatice ise kırk yaşına gelmişti. Mutlu bir aile yuvası kuruldu. Hz.
Muhammed– Hüseyin Atay. İslam Tarihi Kitaplık. Peygamberliği ve Siyasetiyle Hz. Muhammed – Hüseyin Atay. Peygamberliği ve Siyasetiyle Hz. Muhammed - Hüseyin Atay. Biz, Hz. Muhammed’in uygulamalarıyla beraber tarihi olayları takip ederek, İslam’ın bu olaylar içerisinde nasıl oluştuğunu göstermek niyetindeyiz.
Hz Muhammed hayatı boyunca bu ayete göre hareket etmiştir. 0, her hangi bir konuyla ilgili kararını vermeden önce o konuda uzman olan kişilerle istişare yapmıştır. Onların fikirlerini almış ve ona göre nihai kararını vermiştir. Hayatında alacağı her önemli konuda danışarak iş yapmıştır. Örneğin Hz. Muhammed Hz.
Muhammedin A.s Şam Hadisi,Hz. Muhammed’in A.s ve Şam,Hz. de yaşanan olaylar tüm İslam aleminin ve Müslümanların yüreğini sızlatıyor adeta
Bu yaşanan olaylar karşısında Peygamberimiz yalnız kalıp düşünmek için sık sık Hira Dağı'na gider ve burada inzivaya çekilirdi. Hz. Muhammed'in (S.A.V) Davetinin Mekke Dönemi. Hz. Muhammed'e Mekke döneminde kendisini seven ya da sevmeyen herkes güven duymuştur. Hatta dürüstlüğü ve güvenilirliğinden dolayı ona Muhammed
Peygamberimiz Hz.Muhammed (sav) ile ilgili Ayetler . - “ (Ey Resulüm!Rabbin) seni yetim bulup ta barındırmadı mı? Arayış içerisinde bulup ta doğru yola iletmedi mi? Seni muhtaç bulup ta ihtiyacını gidermedi mi? ( Duha, 93/6-8) “. - “ (Ey Resulüm!) Sen, bu Kitab’ın sana verileceğini beklemiyordun. Ancak o, Rabb’inden bir
AQpmGZ. Hz. Muhammed sav.’in Dünyayı Teşrifleri Sırasında Meydana Gelen olaylar Kâinatta en büyük hâdise hiç şüphe yok ki, Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed’in dünyaya teşrifleri hâdisesidir. Çünkü, hilkat ağacının çekirdeği odur. Kàdir-i Zülcelâl, onun gelişini takdir etmemiş olsaydı, kâinat da, insan da olmayacaktı. Dolayısıyla imtihan dünyasının kapısı da açılmayacaktı. “Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nûr-u Muhammedî o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir. Eğer o âlem-i kebir, bir şecere tahayyül edilirse, Nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi [meyvesi] olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse, o nur onun ruhu olur. Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur.”1 İşte, “Sen olmasaydın, ey Habîbim, felekleri [kâinatı] yaratmazdım” kudsî hadisi, bu sırra işaret etmektedir. Ayrıca, Efendimizin risâleti diğer peygamberler gibi hususî değil, umumi ve cihânşümûldür. Buna binâen elbette dünyaya teşrifleri esnasında birtakım hârikâ hâdiseler vücuda gelecekti. Ve bu hâdiseler akıl ve basîret sahiplerini düşünceye sevkedecekti. Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında belli başlı şu hârikâ hâdiseler meydana geldi Dünyaya teşrif ettikleri gece bir yıldız doğdu. Yahudîler arasında birçok âlim vardı. Bunlar, kitaplarında Allah Resûlünün geleceğini görüp, öğrenmişlerdi. Yıldızlardan hüküm çıkarmada da usta sayılırlardı. Efendimizin doğumu gecesinde bir yıldız parlamış ve Yahudî âlimler bu yıldızdan Ahirzaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini anlamışlardı. Resûl-i Zîşanın meşhur şâiri Hassan bin Sâbit bu hususu şöyle anlatmıştır “Ben sekiz yaşlarında var yoktum. Biliyorum, bir sabah vakti, Yahudînin biri Hey Yahudîler!’ diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudîler, Ne var, ne yırtınıyorsun?’ diyerek adamın başına üşüştüler. Yahudî şöyle haykırıyordu “Haberiniz olsun, Ahmed’in yıldızı bu gece doğdu. Ahmed bu gece dünyaya geldi.’”1 İbni Sa’d’ın naklettiği konu ile ilgili bir rivâyette ise şöyle denilmektedir “Mekke’de oturan bir Yahudî vardı. Allah Resûlünün doğdukları gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına çıktı ve sordu “Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?’ “Kureyşliler, Bilmiyoruz’ cevabını verince, adam sözlerine devam etti “Varın, gidin, soruşturun, arayın; bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu. Sırtında alâmeti var.’ “Kureyşliler varıp soruşturdular ve gelip Yahudîye haber verdiler Bu gece Abdullah’ın bir oğlu dünyaya geldi, sırtında bir nişan var.’ “Yahudî gidip peygamberlik alâmetini gördü. Ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı “Peygamberlik artık İsrâiloğullarından gitti. Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek ki, haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır.’”2 Demek gökkubbe pırıl pırıl yıldız kandilleriyle Resûl-i Kibriya Efendimizin gelişini alkışlıyordu. Medâyin’deki Kisrâ Sarayından on dört burç çatırdayarak yıkıldı. Kâinatın Efendisinin doğduğu geceydi… Saatler, doğum anlarını gösteriyordu. Derin bir uykuya dalan Medâyin şehri korkunç bir çatırdı ve gürültü sesiyle uyandı. Hükümdarla birlikte halk da heyecan içinde yataklarından fırladı. Manzara korkunçtu ve telaş verici idi. Hükümdar Sarayının o sapa sağlam burçlarından on dördü çatırdayarak yıkılıvermişti. Geceyi korkular içinde geçiren Kisrâ sabaha çıkar çıkmaz memleketinin dinî reislerini derhal bir toplantıya çağırdı. Toplantıda, cereyan eden hâdisenin neyin nesi olduğunu görüşeceklerdi. Kisrâ tacını giymiş tahtına oturmuştu. Henüz müzakereye başlamamışlardı ki, doludizgin yaklaşan bir atlı, elinde bir mektup getirdi. Mektupta, İstahrabat’ta binlerce seneden beri ışıl ışıl yanan ateşlerinin söndüğü haber veriliyordu. Bu haber, Kisrâ’nın korku ve heyecanını daha da arttırdı. Bu sırada toplantıda bulunan İran başkadısı Mûbezan söz alarak gördüğü bir rüyâyı anlattı “Gördüm ki yüzlerce kükremiş deve, önlerine şaha kalkmış Arap atları olduğu halde Dicle suyunu geçti ve İran topraklarına yayıldılar.” Kisrâ, doğru sözlü, bilgili ve adaletli Mûbezan’ın bu rüyâsını da mânâlı buldu. Sinirleri fazlasıyla gerilmişti. Bu muammayı çözmek istiyordu. Bilgisine ve irfânına güvendiği Mûbezan’a sordu “Peki, bu neye işâret olabilir?” Başkadının cevabı kısa ve öz oldu “Araplar tarafından çok önemli birşeyler olacağına işâret olabilir.” Kisrâ, bunun üzerine derhal Hîre Valisi Numan bin Münzir’e bir mektup yazdı. Mektupta, “Bana orada bulunan âlimlerden, suallerime cevap verebilecek kudrette biri varsa gönder!” diyordu. Mektubu alan Numan, işin ciddiyetini anladı ve derhal Abdü’l-Mesîh bin Amr adında bir bilgini Medayin’e gönderdi. Gelen âlimi hükümdar derhal huzura kabul etti. Cereyan eden hâdiseleri anlattıktan sonra, kendisinden bu hususta bilgi istedi. Abdü’l-Mesih, Kisrâ’ya hâdiseler hakkında bir bilgi veremeyeceğini söyledi ve ilâve etti “Şam yakınında Câbiye’de oturan dayım Satîh’de bunlara cevap verecek bilgi vardır.” Bunun üzerine Kisrâ, Abdü’l-Mesîh’i gidip Satîh’ten hâdiseler hakkında bilgi almak üzere vazifelendirdi. Meşhur Şam kâhini Satîh kemiksiz, âdetâ âzâsız bir vücud, yüzü göğsü içinde bir acûbe-i hilkat ve çok yaşlı bir kâhindi. Dâimâ sırt üstü yatardı. Bir yere götürülmek istendiği zaman bohça gibi katlanırdı. Gaipten verdiği doğru haberler, o zamanın insanları arasında meşhurdu. Abdü’l-Mesîh, dağ taş demeden yol alarak dayısı Satîh’in yanına vardı. O sırada Satîh, hayatının son anlarını yaşıyordu. Şiddetli hastalık içinde kıvranıyordu. Hastalığın şiddeti dudaklarından konuşma kudretini de alıp götürmüştü ki, gelen adamın ne selâmını alabildi ve ne de konuşabildi. Fakat, Abdü’l-Mesîh olup bitenleri anlatınca iş birden değişiverdi. Ölüm döşeğinde ecelle pençeleşen Satîh gözlerini birden açtı ve sanki kabir kapısına değil, dünya evinin kapısına yeni ayak basacakmış gibi canlanarak heyecan içinde haykırdı “Ey Abdü’l-Mesîh! İlâhi vahyin okunması çoğalacak. Asâ’nın sahibi peygamber olarak gönderildi. Semâve Vadisini su bastı, Farsların ateşi söndü. Artık Şam da Şam değil, Satîh için. “Şunu iyi bil ki, zaman üzerinde hükmü geçerli olan mutlak Hâkim, böyle istedi ve gelen peygamberle nebîlik ipinin iki ucunu düğümledi.” Derin bir nefes çektikten sonra da ilâve etti “Sasanîlerden, yıkılan burç sayısınca hükümdar gelecek ve sonra hüküm yerini bulacaktır.”1 Bu cümleler, Satîh’in dudaklarından dökülen son sözler oldu. Sanki bu gerçeği dile getirmek için bekleyip durmuştu. Sözlerini bitirir bitirmez gözlerini kapadı ve ruhunu Yüce Allah’a teslim etti. Meşhur kâhin Satîh, bu sözleriyle açıkça Âhirzaman Peygamberinin dünyaya gelmiş olduğunu haber veriyordu. O âna kadar bir benzeri görülmemiş bu hâdise, dünyaya o gece şeref veren zâtın beraberinde getirdiği sönmez nûr ile Mazdeizmin2 karanlık inancı içinde kıvranan İran saltanatını ortadan kaldıracağına işaretti. Nitekim, tarih buna şahid oldu ve hâdiseler Satîh’in haber verdiği gibi cereyan etti İran Devleti, 67 yıl süren on dört hükümdarın idaresinden sonra, Kadisiyye’de Hâtemü’l-Enbiyânın ordusu tarafından İslâm topraklarına katıldı. Kâbe’nin içini karanlık ve kirlere boğan putların pekçoğu başaşağı yıkıldı Kureyş müşrikleri, yeryüzünde Allah’ın tek ma’bud oluşunun içinde ve üstünde ilk olarak abideleştiği Kâbe’yi putlarla karanlıklara boğmuşlardı. Ne var ki, henüz Tevhid temsilcisi Resûl-i Kibriyânın dünyaya gözlerini açması karşısında bile, çoğu yerlerine kurşun ile perçinlenmiş bu putlar, hâdisenin azametine dayanamayarak yerlere yıkılıverdiler. Bu hâdisenin ifâde ettiği mânâ büyüktü Dünyaya teşrif eden bu Zât, kendisine verilecek vazife gereği kapkaranlık şirk inancını ortadan kaldıracaktır. Gönüllerde pâk, nezih ve saâdet dolu Tevhid inancını bayraklaştıracaktır. Dünya buna şâhid oldu. O Resûl-i Zîşan, kısa zamanda Kâbe’yi cansız putlardan temizlediği gibi, gönüllerdeki putları da İslâm îmânı ile yok ediverdi. İstahrabat’ta bin seneden beri yanmakta olan Mecûsîlerin kocaman ateş yığınları bir anda sönüverdi. Mecûsiler bu ateş yığınını kendilerine ilâh kabul etmişlerdi. Efendimizin dünyaya teşrifleri ile birlikte bu kocaman ateş, sanki okyanusların istilâsına uğramış basit bir ateşmiş gibi sönüverdi. Demek ki, gelen zât, putperestlik gibi, ateşperestliği de bir çırpıda ortadan kaldıracak ve yeryüzünü Tevhid meş’alesiyle aydınlatacaktı. Takdis edilen meşhur Sâve Taberiyye Gölü bir anda kuruyuverdi. Bu da, gelen zâtın, Allah’ın izni ile olmayan şeylerin takdis edilmesini yasaklayacağının ifâdesi idi. Dünyaya teşrifleri ânında, şark ve garbı küçük bir oda gibi aydınlatan bir nur görüldü. Demek ki, dünyaya gelen zâtın tebliğ edeceği din, şark ve garbı bütün ihtişamıyla kucaklayacak, insanlığın beşte birini şefkatli sînesinde terbiye edip okşayacaktı. Semâve Vadisi taşan seller altında kalıp, suya gark oldu Resûl-i Kibriya Efendimizin dünyaya gözlerini açtıkları geceydi. Taşan seller Semâve Vadisi ve Semâve şehrini sular altında bıraktı. Şehir halkı, dehşet içinde kalarak, çareyi dağlara ve tepelere sığınmakta buldu. Sonra da bir mektup yazarak durumu Kisrâ’ya bildirdiler ve kendisinden yiyecek ve içecek yardımı istediler. Gök kubbeden salkım salkım yıldızlar döküldü. Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri gecesinde hazan yaprağı gibi gök kubbeden yıldızlar Bu hâdise de şuna işâret ediyordu Bundan böyle şeytan ve cinlerin gökten haber almaları son bulmuştur. “Madem Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm vahiy ile dünyaya çıktı, elbette yarım yamalak ve yalanlar ile karışık, kâhinlerin ve gâipten haber verenlerin ve cinlerin ihbarâtına haberlerine set çekmek lâzımdır ki, vahye bir şüphe irâs etmesinler ve vahye benzemesin. Evet, bi’setten evvel kâhinlik çoktu. Kur’ân, nazil olduktan sonra onlara hâtime çekti. Hattâ çok kâhinler îmâna geldiler. Çünkü, daha cinler tâifesinden olan muhbirlerini bulamadılar.”2 O âna kadar görülmemiş bu hâdiselerin Resûl-i Ekremin doğumu sırasında meydana gelmeleri elbette tesadüfî değildi. Ezelî kudretin kader kaleminin tayin ve tesbitiyle vücuda geliyorlardı. Ve dünyaya Âhirzaman Peygamberi Hazret-i Muhammed’in dünyaya zuhurunu haber veriyorlardı. Eski sitemizden yorumlar… ömer beklim – hz. MuhammeD hakkında güzel yorumlar mahmut ulusoy – ödevimden 100 bekliyorum… sümeyyeeeeeee – saime nur demirci – ben gerçeği hiç beğenmedim çünkü ödevime yardımcı olmadı rabia aydemir – çok güzel uzun uzun ödevimden sanırım 100 alcam
Hz. Muhammed'in Mekke ve Medine YıllarıPeygamber efendimizin hayatında Mekke ve Medine yılları büyük önem taşımaktadır. Dünyaya gelişinden Medine'ye hicret etmesine kadar geçen süreye Mekke dönemi denilmektedir. Medine yıllarında ise İslam topluluğunun oluşması için büyük bir uğraş vermiş, Veda Haccı ve Hutbesi gibi önemli olaylar da Medine yıllarında gerçekleşmiştir. Ayrıca Peygamber efendimizin doğumu, çocukluk ve gençlik yıllarına dair bilgiler cerdiğimiz içeriğimize linke yıklayarak ulaşabilirsiniz. İşte peygamber efendimizin hayatı hakkında bilgiler...Hz. Muhammed'in Mekke YıllarıMekke yılları Hz. Muhammed'in doğumundan itibaren başlar ve Medine'ye hicret etmesine kadar devam eder. Bu süreçte birçok önemli olay gerçekleşmiştir. İlk vahiyler Mekke şehrindeyken gelmiştir. Müslümanlığın ilk tebliği de yine burada yapılmıştır. Yine bu şehirde müşrikler karşısında peygamber efendimiz bazı mucizeler göstermiştir. İşte Hz. Muhammed'in Mekke şehrinde yaşadığı yıllara dair bazı önemli olaylar...1. İlk VahiyHz. Muhammed cahiliye uygulamalarına yakından şahit olmuş, yaşanan bu durum onu çok etkilemiştir. Sık sık yalnız kalmak ve düşünmek için Hira Dağına gider burada inzivaya çekilirdi. 610 yılının Ramazan ayında Hira dağında olduğu bir gün Cebrail tarafından ilk vahiy iletilmiştir. Bu sayede ilk Peygamberlik görevi başlamış oldu. Böylece Mekke dönemi boyunca İslam dinini tebliğ ederek açık davet için çalışmalar İslam'a Davet Süreciİlk vahiy gelmesinden hemen sonra Peygamberlik görevi başlamış oldu. Efendimiz Peygamberliğinin ilk 3 yılı gizli şekilde İslam'a davet etti ve sadece çok güvendiği kişilere İslam dinini açıkladı. 3 yıl içinde ancak 30 kişi Müslüman olmuştu. 4. yılında Allah İslam'ı açıktan tebliğ etmesini emretti ve açıktan davet başladı. Bu sayede tüm halkı açıktan İslam dinine davet etmeye ve anlatmaya Habeşistan Hicretleriİslâm'ın açıktan tebliğ edilmesinden sonra Peygamber efendimize inanlar büyük eziyetler görmeye başladı. Özellikle köleler çok fazla eziyet ve işkenceye maruz kalıyordu. Yasir ailesinin şehit edilmesinden sonra Hz. Peygamber Müslümanların işkencelerden kurtulmaları için Mekke'yi terk etmelerine izin verdi ve bir gurup kişiyi Habeşistan'a gönderdi. Yapılan bu hicret İslam dininin yayılması için çok önemli bir adım İsra Miraç OlayıPeygamberliğinin en zor zamanlarında mucizevi bir olay gerçekleşmiş Peygamber efendimiz Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürülmüştür. Gece yolculuğu anlamına gelen bu hadisede, göklere yükselme anlamına gelen Miraç kelimesi ile ifade edilmektedir. Peygamber efendimiz bu hadisede yarı uyur yarı uyanık halde Miraç'a yükselmiş Tayyihat duası olayı gerçekleşmiş, İslam'ın temeli olan 5 vakit namaz bu hadisede Taif YolculuğuYapılan zulümler hız kesmeden devam ediyordu, Hz. Peygamber yayına evlatlığı olan Zeyd'i alarak komşu Şehir olan Taif'e gitti, amacı İslam dinini onlara da duyurmaktır. Ama orada da aynı olaylarla karşılaştı. Kin ve nefret dolu insanlar gelen bu misafirleri alaya aldı ve şehirden çıkana kadar taş yağmuruna tuttu ve şehirlerinden Muhacirler'in Medine'ye HicretiMekke'de Müslümanlar için çok fazla eziyet bulunuyordu. Medine'de ise Müslümanların sayısı giderek artıyor ve Mekkeli Müslümanlara kucak açılıyordu. Allah'ın izni ile tüm Müslümanlar artık Medine'ye göç etmeye başlamıştı. Peygamber efendimiz ve Ebu Bekir kendilerine kurulan tuzaktan kurtularak Medine'ye göç etti ve bu şekilde Mekke dönemi kapanmış Muhammed'in Medine YıllarıMekke'den göç edilmesi ile birlikte artık Mekke dönemi kapanmış oldu ve İslamiyet için yeni bir dönem başladı. Artık İslam dininin yayılması için tüm çalışmalar Medine'den devam ediyordu. Hz. Muhammed'in ve islam dinini kabul edenlerin Medine'ye hicreti 622 yılında olmuştur. Bu olaydan sonra islamiyetin yayılışı hız kazanmıştır ve İslam devletinin önü açılmıştır. Hz. Muhammed Medine şehrinde bir çok faaliyetin içerisinde bulunmuştur ve dini tebliğ etmiştir. İşte peygamber efendimizin Medine'de olduğu yıllarda yaşanan önemli olaylar...1. Medine'de İslam Toplumunun Oluşması İçin Yaptığı ÇalışmalarPeygamber efendimiz yeni bir toplum oluşması için ilk olarak Mekke'den Hicret eden Muhacirler ile Medine'de yaşayan Müslümanlar arasında kardeşlik bağı kurdu. İslam faaliyetlerinin daha rahat yürütülmesi için Mescid inşasına karar verdi. Mediye sözleşmesini gerçekleştirdi, ilk nüfus sayımı yapıldı ve Medine'deki Müslümanlar siyasi bağımsızlığını ilan Hudeybiye AntlaşmasıMekke'nin fethini kolaylaştıran bu antlaşma, Hz. Muhammed ve Müslümanların Kabe'yi ziyaret etmek için yola çıkması fakat Kureyşliler tarafından Mekke'ye girişlerine engel olunması sonrası gerçekleşmiştir. Bu olan üzerine iki taraf Hudeybiye adı verilen yerde antlaşma Mekke'nin Fethi630 yılında gerçekleşen Mekke'nin fethi ile İslamiyet hızla yayılmış ve Mekke putlardan temizlenmiştir. Kureyşliler'in antlaşmayı bozması sonucu gerçekleşen Mekke Fethi büyük bir zafer ile Veda Haccı Ve HutbesiHicret'in 10. yılında Peygamber efendimiz Mekke'ye hac vazifesi için gitmiştir. Bu yapmış olduğu son ziyaret olduğu için "Veda Haccı" denilmiş, burada Müslümanlara yaptığı konuşmaya da "Veda Hutbesi" Hz. Muhammed'in VefatıHz. Muhammed yapmış olduğu Veda Haccı sonrasında Medine'ye dönmüş ve burada hastalanarak 632 yılında 63 yaşında vefat etmiştir. Hz. muhammed'in vefatı sonrası müslümanlar büüyük bir hüznün içerisine düşmüşlerdir. Peygamber'in vefatı sonrasında ise İslam devleti için 4 Halife Dönemi başlamıştır.
Hz. Aişe ve Üç Önemli Olay GÜVENMEYİ VE GÜVEN VERMEYİ ÖĞRETEN KADIN Hz. Ayşe’ nin hayatında 3 önemli hadise ön plandadır. - Evlilik yaşı - İfk hadisesi - Cemel vakası Üç olayda da Müslüman kadının hayat içindeki halleri vardır. Bu haller karşısında Hz. Muhammed takındığı tavırlar vardır. Tüm bunlardan Hz. Ayşe’nin şahsında hayat içindeki yerimizi konumlandırırız. Bu olaylar aslında tüm İslam tarihi açısından bakıldığında çok ön planda olan olaylar değillerdir... Bununla beraber kadının hayat içerisindeki konumu açısından önemlidir. - EVLİLİK YAŞI MESELESİ - Hz. Ayşe’nin evlendiğinde 9 yaşında olduğu şeklinde gelen rivayetler vardır. Bundan yola çıkarak Hz. Muhammed’e dil uzatanlar olmuştur. Oluyor , ve olacaktır…. Biz burada yaşının küçüklüğü yada büyüklüğü üzerinde durmak kadar bu konuyla ilgili olarak şunu söyleyebiliriz. Hz. Muhammed evliliği ile ilgili yaşadığı çağdaki insanlardan bir reddiye gelmemektedir. Ebu Leheb,Ebu Cehil her konuda Resullulah’a muhalefet ederken bu durumla ilgili hiçbir muhalefette bulunmamışlardır. Sadece aracı olan dünür hanıma Hz. Ebubekir -biz kardeş gibiyiz olur mu?- diye sormuştur .Ve aracı hanım bu soruyu iletmiştir. Hz. Muhammed sadece dostluktan kaynaklanan bir kardeşliği olduğu ve bunun da nikaha engel olmadığı şeklindeki tavrı sonucu nikah gerçekleşiyor. Hz. Muhammed’e düşman olan Mekkeli müşrikler öldürme planı yapacak kadar ondan nefret etmelerine rağmen ile evliliğine tek laf etmemişlerdir. Daha sonraki dönemlerde özellikle ahir zamandaki bakış açılarımızla baktığımızda bazı akıl sahipleri!!!! Hz. Muhammed sapık muamelesi yapacak kadar ileriye gidiyorlar. DİKKAT EDİN MÜŞRİK YADA YAHUDİLERDEN BAHSETMİYORUZ !... Yaş meselesinde Hz. Aişe’nin yaşı 9 mudur? 18 midir ? diye bakmak yerine bu hususa dikkat çekmek istedik. Biz ahirzaman insanları dil uzatabilecek kadar Peygamberimizi tanımıyoruz. Hz. Peygamber’in evliliklerini sadece kendi paradigmalarımıza göre değerlendiriyor. Zaman şartlarını ve geleneklerini bilmeden iftira atıyoruz. Yaşının 18 olduğu rivayet edenler Hz. Esma’nın hicret yaşından yola çıkarlar. Yaşının 9 olduğunu rivayet edenler ise; Hz. Ayşe’nin “ ben İslam içinde doğdum ve yetiştim” sözünden yola çıkarlar. Böyle olunca da Hz. Ebubekir’in annesi ile evliliği ilk vahiyden sonra gerçekleşmiştir. Vahiyden ile olan evliliği arasında geçen zaman 9 sene olarak sonucu olarak 9 yaşında olduğu rivayetleri bize ulaşır. Bu konuda bizim için önemli yaşının 9 veya 18 olması değildir. Hz. Muhammed ile Hz. Aişe 9 mutlu yıl geçirmiştir. Ve önümüze 2210 hadis rivayet eden bir İslam kadını vardır. Hz. Ayşe ile ilgili şöyle bir tesbit vardır. “ Hz. Ayşe çekirdekten yetişme idealist bir Müslüman dır…” Bu İslam kadını ile aramızdaki fark nedir ? diye kendime sordum Bizde çekirdekten Müslüman’ız… Elhamdürillah müslümanız... Bir türlü idealist olamadık. Zaten idealist olma gereği de duymadık İşte asıl bizi ilgilendiren burada 9 veya 18 yaş hangisi olursa olsun. Hz. Muhammed’ e eş olabilecek çekirdekten yetişme bir Müslüman Ve o kız 9 yaşında Kızlarımız 9 yaşımızda daha ne olduğunu bilmiyor. 18 yaşında ise hangi pop yıldızının peşinde Hz. Ayşe 9 yaşında eş olabilecek kabiliyette yetişmiş örnek Müslüman Peki biz nerdeyiz? Yaş ile ilgili son olarak söyleyebileceğimiz o günkü şartlarda müşrikler bile yaşı mesele etmemiştir. Üzerinde durmamışlardır. Şartlar gereği laf edilecek bir mesele olsaydı. Kesinlikle Ebu Leheb bu fırsatı kaçırmazdı. Bize ne oluyor…. Hz. Muhammed’in gerçekten peygamberimiz olduğuna iman ediyor muyuz? Hz. Ayşe üzerinde Hz.. Muhammed dil uzatmak isteyenlere deriz ki; Bu bir evlilikti. Aile müessesesi kuruldu. Bu evlilik 9 mutlu yıl sürdü. vefatı ile sonlandı. Huzurlu örnek bir aile modeline zina muamelesi yapmak niye? ki zinaya ahir zamanın Müslüman kılıklı insanları evlilikten daha sıcak bakıyor affet Allah’ım bilmiyorlar… -İFK HADİSESİ- İfk olayından öncede Zetul Ceyş denilen yerde mola verilince gerdanlığı kaybolur. gerdanlığını müslümanlar ararken zamanın geçmesi ve bu arada su da bulunamaması ve sabah namazının vaktinin geçmesi olayı vardır. Ve bu olay aracılığı ile müslümanlara teyemmüm ayetleri iner. Hz. Ayşe ile Allah müslümanlara bir kolaylık nasip eder. Bundan bir süre sonra yine bir sefer sırasında ihtiyacını gidermek için devesinden iner. devesinin üzerindeki hevdecte olduğu sanılarak hareket edilir. Yola devam edilir. Hz. Aişe ihtiyacını giderip geri döndükten sonra ordunun gittiğini anladı. Ve olduğu yerde bekler. Çünkü ordunun onun yokluğunu fark edeceğini veya arkadan kalan eşyaları toplayan görevlinin geleceğini tahmin ettiği için bekler. Bu arada arkada kalan eşyaları toplayan görevli Hz. Ayşe’yi fark eder. Ve alarak orduya yetişir. Bu olay münafık biri tarafından dillere dolanır. Bu olay Medine de fısıltı gazetesi yoluyla yayılır. Olayın tarihi süreci yukarda ki gibidir. Ve tüm İslam tarihi kitaplarında ayrıntılı olarak vardır. Biz bu süreç içerisinde olan olaylardan çok bireylerin duruşlarına bakmaya çalışacağız. Hz. Ayşe olayı ilk anda fark bu sefer sonrası bir süre rahatsızlanır. Rahatsızlığı sırasında Hz. Muhammed’in sadece “nasılsınız ” sorusu onu şüphelendirir. kendisine karşı daima alakalı ve ilgili olan bu tavırlarını anlayamaz. Neler olup bittiğini de tam olarak algılamaz. Çünkü hastalığı onu zorlamıştır.. Bu ortamdan bir süre ayrı kalmak ve ne olduğunu anlayabilmek için baba evinde dinlenmek ister. Hz. Muhammed izin ister. İzin verilir. İznin verilmesi onu daha da şaşırtır. Hz. Ebubekir’in evinde iken olayın teferruatlarına hakim olur. Bu olayın teferruatlarına hakim olunca hem hastalığı artar. Hem de yıpranır. Lakin ne bir isyan ne bir tepki sadece Rabbine sığınır. Ebubekir ve Ümmü Ruman üzgündür. Anne ve baba çok üzgündür. Ama sabırla beklerler. Kızları ve damatları için hayır duada bulunurlar. Suçlamazlar kimseyi damatlarına kızmazlar. Kızlarına ne yaptın sen demezler. Silaha sarılmazlar. Onlar teslim olmuş iman etmiş iki bireydir. Bu arada Hz. Muhammed söylentilere inanmaz. Sadece olayın büyümesi ve toplumsal bir hal almasından dolayı olayı yakınlarıyla istişare eder. Olayın büyümesi ve iftira olayının toplumsal bir mesele olması sebebiyle çözüm için bir şeyler yapmak için diğer eşi başta olmak üzere birkaç sahabe ile konuşur. Çünkü bu fitnenin yol açabileceği olaylar tüm ümmet için bir örneklik teşkil edecektir. Hz. Muhammed Hz. Zeynep’e sorulduğunda Hz. Ayşe’de “iffet ve hayrından başka bir hiçbir şey görmediği” cevabını alır. Diğer istişare ettiği sahabeler ve aynı şeyleri söylerler. yardımcısının fikrinin alınmasını önerir. Ve yardımcıda kefildir. Burada şahsında bir Müslüman’ın hem güven veren hem de güvenilen olması gerektiğini anlıyoruz. Sahabeler Hz. Ayşe’ye güveniyordu. Bununla birlikte güven veren bir şahsiyetti. . Hz. Muhammed’e inen ayetler Nur süresi 10’dan 20’ye kadar Tüm müslümanların toplumsal açıdan ümmetin zina ve iftira ile ilgili alacağı tavırların sınırlarını çizer. şahsında bu olayla müslümanların hem güven veren hem de güvenilir şahsiyetler olması gerektiğini öğreniriz Hz. Ayşe güven vermişti. Hz. Muhammed güvenmişti. Sorması ve meseleyi araştırması bu olayın bireysel değil toplumsal olmasıyla alakalıydı. Olay bizimle alakalı ise; sormalıyız. Olay bizimle alakalı ise; soruşturmalıyız. Birbirimize güvenmeliyiz Birbirimize güven vermeliyiz. Nur suresindeki ayetlerin vahyinden sonra gelişen olay da ilginçtir. Ayetlerle iftiraya uğradığı bildirilen Hz. Ayşe’ ye babası “Hz. Muhammed’e teşekkür et” şeklindeki sözüne verdiği cevap “ beni temize çıkaran Allah’a hamd olsun ” dur. İfk olayında sabırla bekleyen kendisine atılan iftira olayında gerçeği ayetlerle ortaya çıkaran Rabbine teşekkürü ile ; Hz. Aişe bir tevhid temsilcisiydi. İfk hadisesi ile Hz. Aişe üzerinden Hz. Muhammed yıpratılmıştır. Cahiliye aile temeline saldırı da bulunmuştur. Bizler dil uzatan zihniyetten ne kadar uzağız? Ahirzamanda gerek bilgisizlikten, gerek peygamber sevgisi eksikliğinden gerekse sırf müslümanların aklını karıştırmak için üzerinden dil uzatan birçok insan vardır. Bizim duamız bu dil uzatanların mazeretlerinin Allah katında geçerli olmasıdır. Çünkü mazeretleri geçerli değilse yaptıkları iftiradır. Onlara tavsiyemiz Nur suresi 10 uncu ayetten 20 e kadar ayetleri meal ve tefsir anlamında tekrar tekrar okuyup mazeretlerini bu ayetler ışığında gözden geçirmelidir. Hz. Muhammed çifti çok ağır bir iftira olayından sonra bile evliliklerini sürdürmüştür. Allah onların şahsiyetinde tüm ümmete aile müessesesinin temellerinin sağlamlığının ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Aile temellerini sağlam kuranlar ilişkilerine ve kendilerine yalan bulaştırmayan şahsiyetlerin evlilikleri sarsılabilir. Bu bir imtihan sürecidir. Ve imtihan sürecinde kazananlardan olunabileceği ve evliliğin kaldığı yerden devam edebileceğini bize öğretmişlerdir. - CEMEL VAKASI - Hz. Ayşe’nin zor bir imtihanıdır. Cemel olayı….. Sosyal bir şahsiyet olmasından dolayı ilimde ve siyasi alanda her zaman sorumluluk bu sorumlulukların neticesi ; Cemel olayı…. Cemel olayının tam anlamı ile kavramak için Hz. Osman döneminin incelenmesi gerekmektedir. Hz. Ayşe şahsiyet olarak Hz. Ebubekir, ve zamanın da fetva makamlarından biriydi. Fetva merkezi ya da başvurulan Hz. Ayşe hali onun sosyal sorumluluk bilinciyle açıklanabilir Bir çok bilgi ona sorulurdu. Bir çevresi ve müslümanlar üzerinde etkisi vardı. Hz. Ayşe sosyal olaylar karşısındaki sorumluluklarına hayatının hiçbir döneminde kayıtsız kalmamıştır. Hz. Osman’ın şehit edilmesi 40 günlük ev hapsinden sonra ve bunun sonucu ortaya çıkan sıkıntıların olduğu bir dönemde Hz. Ayşe’nin olayların içinde olmaması düşünülemez. İlmi açıdan ve sorumluluk bilinci olması açısından bakılırsa Cemel olayının içinde olması daha kolay anlaşılır. Onun derdi hesap sormak değildi. Sadece bir an önce kanını akıtanların yakalanmasını istiyor. katedilmesinin hesabının sorulmasını istiyordu. ise halifeydi. Onun derdi de Hz. Osman’ın hesabını sormaktı. Yanlız halife olmanın verdiği sorumlulukla daha da dikkatli bir yol izlemekteydi. Hz. Osman’ın şehit edildiği dönemde Mekke de idi. Hac için Hz. Osmanın başına gelenlerden sonra Medine’ye dönmeye karar verdi. Olaylar tam bir kargaşa ortamında gelişiyordu. şehit edilmesinin asıl sebeplerinden biri de buydu. Kargaşa çıkarmak ortalığı bulandırmak müslümanları birbirine kırdırmaktı. Münafıkların kurduğu kumpasta maalesef Hz. Ali ile ve taraf oldular. Ve sorunlar kargaşa içinde kolay çözülemiyordu. Hz. Aişe bir an önce Hz. Osman’ı şehit edenlerin bulunmasını ve cezalarının verilmesi halifeden talep ediliyordu. Halife Hz. Ali’de katillerin cezalarını vermek için çaba harcıyordu. Halife olmasının sorumluluğu ile daha sakin bir şekilde durumu netleştirerek katillerin cezalandırılması için uğraşıyordu. Kargaşanın daha da karmaşık hale gelmemesi için uğraşıyordu. Bir halifeye uygun çözümler bulmak için uğraşırken kaostan beslenen münafık grublarda boş durmuyor. Ortalığı daha da karıştıracak dedikodular üretiyorlardı. Medine de Hz. Aişe’nin etrafında toplanan gruba ve iştirak etmişti. 2 taraf olmuştu. ve biat etmişlerdi. Bununla beraber olayı ile ilgili de Hz. Ayşe gibi düşünüyorlardı. Bu arada Şam valisi Muaviye de Hz. Ali’ye hesap sorma derdine düşmüştü. Bu yüzden Hz. Ali önce Hz. Aişe ile aralarında ki iletişimsizliği halletmenin en önemli meselesi olduğunu biliyordu. Ve tüm mesaisini buna harcıyordu. Bu arada da münafıklar da boş durmuyordu. Fitne kazanı kaynıyordu. Tüm bunlar iki müslüman orduyu karşı karşıya savaşır hale Ali ve arasında ki fikir ayrılığı savaşla sonuçlanmıştı. Ve savaş sonunda iki taraf da kayıplar mevcuttu. daha sonra ile aralarında yaşanan olayı anne-evlat anlaşmazlığı olarak tanımlamıştır. bu tanımlamayı onaylar tarzda davranarak Medine’ye göndermiştir. Bu olay daha da detaylı bir şekilde incelenebilir. Lakin bu tarih bilgisi üzerine yorum tek başına Cemel olayı üzerinden yapılamaz. Ondan önce geçen 3 halife ve devletin geçirmiş olduğu süreçler içinde Cemel vakası okunmaya çalışmalı ki aslında bu bir okuma değil sadece anlamadır. Biz tarihin tekerrür etmemesi için Cemel vakasını okuyabilirsek Cemel vakaları tarzı olaylar tekrarlanmaz. Zaten aslında tarih tekerrür etmez. Tekerrür eden insandır. İnsanlar tekerrür ettiği için,gelişmediği ve tarihten ders almadığı için tarih tekerrür eder.
I. ve II. Akabe BiatlarıHicretBedir Savaşı ile;Uhud Savaşı 625Hendek Savaşı 627Hudeybiye Antlaşması 628Hayber’in Fethi 629Mute Seferi 629Mekke’nin Fethi 630Huneyn Savaşı ve Taif Kuşatması 630Tebük Seferi 631Veda Haccı ve Hz. Muhammed’in Vefatı 632 İslamiyet’in ilk yayılma yılları Hz. Muhammed 570’de Mekke’de doğdu. Mekke’nin en büyük kabilesi olan Kureyş kabilesinden gelen Hz. Muhammed’e , ahlaki ve güvenilirliğinden dolayı “Muhammed’ül – Emin” denmiştir. 40 yaşında iken Hira Dağı’nda kendisine ilk vahiy geldi. Kendisine ilk inananlar Hz. Hatice, Hz. Ali, Zeyd bin Haris ve Hz. Ebubekir’dir. Eşitliği savunan İslamiyet, ilk yıllarda köleler ve fakir aileler arasında yayılma alanı buldu. Süreç içinde Mekke’nin önde gelen ailelerinin çocukları da İslamiyet’i benimsemeye başlayınca Mekke’nin ileri gelenleri tepki göstermeye başladı. Not Mekkelilerin islanniyet’e tepki vermelerinin nedeni, ayrıcalıklarını ve çıkarlarını kaybetme korkusuna düşmemelidir. Mekkelilerin tepkilerinin giderek büyümesi karşısında Hz. Muhammed, kendisini koruyamayacak konumda olanların Mekke’den gitmelerine izin verdi. Böylece islam tarihinde ilk göç hareketi Habeşistan’a gerçekleşti. Ancak Mekkeli putperestlerin, bu kez de Müslümanlarla konuşmama ve alışveriş yapmama kararı alması üzerine Hz. Muhammed, Mekke’yi feth etmek için arayışa yöneldi. I. ve II. Akabe Biatları 621 yılında Medine’den gelen 6 – 7 kişilik bir grup Hz. Muhammed’e bağlanıp biat ettiler. Ertesi yıl ise 75 kişilik bir grup Hz. Muhammed’e biat edip, kendisini Medine’ye davet ettiler. I. ve II. Akabe Biatları , Mekke’deki Müslümanların, Medine’ye göç etmelerine ortam hazırlamıştır. Hicret İslam tarihinde, Mekke’den Medine’ye gerçekleştirilen göçtür. Hicret, İslamiyet’in gelişmesi için bir dönüm noktasıdır. Hicret’le; a İslamiyet, siyasal bir güç haline geldi. İslam Devleti’nin temelleri atıldı. b Medine’de Ensar Medineli Müslümanlar ve Muhacirûn Mekke’den gelen Müslümanlar kardeş ilan edilerek birlik sağlandı. c Mekke baskısı sona ermiş ve böylece islamiyetin yayılması için daha rahat bir ortama kavuşulmuştur. d Hz. Muhammed, Medine Sözleşmesi’ni yayınlamıştır. İslam Devleti’nin ilk anayasası niteliğini taşıyan bu belge ile şehirde yaşayan Müslümanlar ile Yahudiler eşit kabul edilmiş ve şehri birlikte savunma kararı alınmıştır. Not Hicret Olayı, Hz. Ömer’in halifeliği döneminde düzenlenen Hicri Takvim’in başlangıcı olarak kabul edilecektir. Bedir Savaşı 624 Medineli Müslümanlarla Mekkeli Putperestler arasında gerçekleşen ilk savaştır. Mekke döneminde Müslümanlara ekonomik ambargo uygulanmıştı. Mekke’deki putperestler, Müslümanların Medine’ye göç ederken şehirde bıraktıkları mallarına el koyarak bu malları bir kervanla Şam’a satmaya gönderdiler. Müslümanlar, hem ekonomik kayıplarını telafi etmek, hem de Mekke’yi zarara uğratmak için kervana saldırma kararı aldılar. Medine’nin güneybatısındaki savaşı Müslümanlar kazandı. Bedir Savaşı ile; a Müslümanlar ilk askeri başarılarını kazandılar. b Savaşta ele geçirilen ganimetin beşte biri Beyt’ül- Mal için ayrıldı. Beşte dördü ise savaşa katılanlar arasında paylaştırıldı. c Savaşta esir düşen Mekkelilerden okuma-yazma bilenler, Müslüman gençlere okuma-yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakıldı. İslamiyet’in, eğitime verdiği önemdir. Bu uygulamalarla İslam savaş hukukunun esasları belirlenmiştir. d Müslümanların manevi gücü arttığı gibi, çevre kabileler üzerinde Hz. Muhammed’in prestij ve nüfuzu artmıştır. Uhud Savaşı 625 Bedir Savaşı’nın intikamını almak isteyen Mekkeliler harekete geçti. Hz. Muhammed, Medine’de kalıp savunma yapmak istediyse de Bedir’de savaşamamış gençler, meydan savaşını isteyince Uhud Dağı’nın eteklerinde savunma yapılmasına karar verildi. Hz. Muhammed bir grup okçuyu stratejik noktalara yerleştirmiş ve kesin sonuç alınıncaya kadar yerlerini terk etmemelerini istemiştir. Ancak savaş sırasında okçulardan bir kısmının ganimetten pay alabilmek için yerlerini terk etmeleri, Müslümanların savaşı kaybetmesine neden olmuştur. Bu gelişme, ganimet anlayışının tam olarak yerleşmediğinin kanıtıdır. Mekkeliler, yorgun olmaları, çok kayıp vermeleri nedeniyle Müslümanlar üzerine kesin saldırıya geçemeyerek geri dönmüşlerdir. Hz. Muhammed ise bir grup atlı birlik alarak Mekke kuvvetlerini kovalamıştır. Böylece Hz. Muhammed, yenilginin tam olmadığı hissini vermeye çalışmıştır. Uhud Savaşı ile; a Müslümanların her koşulda Hz. Muhammed’in emirlerine uyması gerektiği ortaya çıkmıştır. b Müslümanlar, ilk yenilgilerini almışlardır. c Medine’deki Nadir adlı Yahudi kabilesi şehirden çıkartılmıştır. Hendek Savaşı 627 Müslümanlara kesin darbeyi indirmek isteyen Mekkeliler, büyük bir kuvvetle Medine üzerine harekete geçtiler. Şehirde bulunan İranlı Selman-ı Farisi’nin tavsiyesi üzerine Medine çevresinde hendekler kazılarak savunma yapıldı. Bu nedenle Mekkeliler bir sonuç alamayarak geri çekilmişlerdir. Savaştan sonra Medine’deki son Yahudi kabileler de şehrin dışına atılmıştır. Hendek Savaşı, Mekkelilerin son saldırı, Medinelilerin ise Mekke karşısındaki son savunma savaşıdır. Hudeybiye Antlaşması 628 Hz. Muhammed, Hendek Savaşı’ndan sonra Mekke baskısının zayıflamasından yararlanarak Kâbe’yi ziyaret etmek için yanında bir grup Müslümanla yola çıktı. Hudeybiye kuyusu önlerine geldiklerinde Mekke’ye isteklerini bildirdiler. Mekke’den gelen teklifle barış yapıldı. Antlaşma’ya göre; Müslümanlar o yıl hac yapmayacaklar, ertesi yıl hac için gelebilecekler, ancak üç günden fazla kalmayacaklardır. Mekkelilerden reşid olmayanlardan, Müslümanlığı kabul edip Medine’ye giden olursa, Müslümanlar bunları şehre almayacaklardır. Ancak Medine’deki Müslümanlardan Mekke’ye geri dönen olursa bunlar şehre kabul edilecektir. Mekkeliler bu madde ile islamiyere katılımı engellemeye çalısmışlardır. Ancak bu şekilde Medine’ye gidenler şehre alınmadıklannda Mekke’ye de dönmemişler ve yolda Mekke kervanlarına saldırarak zarar vermişlerdir. Yani Mekkeli putperestler, kâr etmeyi umduklan bu madde nedeniyle süreç içinde zarar görmüşlerdir. Mekkeliler ve Medineliler, diğer Arap kabileleriyle ittifaklar kurabilecekler ancak savaş için birbirlerine yardım etmeyeceklerdir. Mekkeli putperestlerin bu maddeye uymamaları, Müslümanların Mekke’yi fethetmesine neden olacaktır. Bu antlaşma, on yıl süresince geçerli olacaktır. Antlaşmanın belki de en önemli ve Müslümanlar açısından en olumlu maddesidir. Zira bu madde, İslamiyet üzerindeki Mekke baskısının ortadan kalkmasına, İslamı-yerin daha rahat ve huzur içinde yayılmasına ve dolayısıyla da Müslüman sayısının artmasına ortam hazırlıyordu. Not Bu antlaşma ile Mekkeliler, Müslümanların varlığını resmen ve hukuken tanımış oldular. Hayber’in Fethi 629 Hayber, Medine’nin kuzeyinde kurulmuş bir Yahudi kalesidir. Şam ticaret yolunu kontrolünde tutan Hayber Kalesi, Medineli kervanlara zarar verince Hz. Muhammed, bu kalenin alınması için harekete geçti. Hayber’in alınmasıyla birlikte; a Şam ticaret yolu denetimi Müslümanların eline geçti ve ekonomik açıdan güçlendiler. Bu durum aynı zamanda Mekke’nin ekonomik yönden çökmesine ortam hazırlamıştır. b Gayrimüslimlerden alınan ürün ve toprak vergisi olan haraç ilk kez buradan alınmaya başlandı. c Müslümanlar ilk kez toprak kazancı sağladılar. Mute Seferi 629 Hz. Muhammed’in katılmadığı seferdir. Müslümanlar ile Bizans arasında yapılan bu savaşı Müslümanlar kaybetmiştir. Mekke’nin Fethi 630 Hudeybiye Antlaşması’nın hükümlerinin Mekke tarafından ihlal edilmesi üzerine Müslümanlar harekete geçtiler. Mekke halkı direniş göstermedi ve kan dökülmeden fetih gerçekleşti. Kâbe putlardan temizlendi. Böylece İslamiyet’in önündeki en büyük engel ortadan kalkmış oldu. Huneyn Savaşı ve Taif Kuşatması 630 Mekke’yi kurtarmak isteyen putperest Arap kabileleri ile yapılan savaştır. Bu savaşı kazanan Müslümanlar, putperestliğin bölgedeki son kalesi olan Taif üzerine sefere çıktılar. Kuşatmanın uzaması üzerine Müslümanlar geri çekildiler. Ancak Taif bir süre sonra kendi isteğiyle İslamiyet’i kabul etmiştir. Not Mekke ve Taif’in İslam sınırlarına katılmasıyla birlikte Hicaz bölgesinde dinsel ve siyasal birlik sağlanmıştır. Tebük Seferi 631 Bizans İmparatoru’nun büyük bir orduyla Arabistan üzerine gelmekte olduğu haberi üzerine, Hz. Muhammed ordusuyla harekete geçti. Haberin asılsız olduğunun anlaşılması üzerine savaş yapılmadan geri dönüldü. Hz. Muhammed’in, Arabistan dışına yaptığı tek seferidir. Bu sefer sonunda, Hristiyan Gassaniler Müslüman oldular. Veda Haccı ve Hz. Muhammed’in Vefatı 632 Hz. Muhammed’in vefatından bir süre önce yaptığı son hac olduğu için, Veda Haccı adı verilen bu hac sırasında Hz. Muhammed, son hutbesini okudu. Kur’an ayetlerinin tamamlandığını bildirdi ve insanları Cahiliye Devri adetlerine geri dönmemeleri için uyardı. Ayrıca tüm insanların sevgi, barış ve kardeşlik içinde yaşamaları gerektiğini vurguladı. Kısa bir süre sonra da vefat etti. İlginiz Çekebilir
hz muhammed ile ilgili olaylar