🐢 Aile Hayatı Ile Ilgili Kıssalar
Özelliklepeygamber kıssaları anlatılırken birçoğunda aileye de dikkat çekilmiştir. Kur’an’da Hazreti Âdem, Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, Hazreti Lut, Hazreti Yakup, Hazreti Yusuf, Hazreti Musa, Hazreti Eyüp, Hazreti Zekeriya, Hazreti Meryem ve Hazreti Muhammed (s.a.s.), aileleriyle birlikte anlatılmıştır.
Annebaba hakkına ve akrabalık ilişkilerine dair 25 hadisi sizler için derledik. Ebû Abdurrahmân Abdullah b. Mes'ûd (ra) anlatıyor: Peygamber'e "Allah'ın en sevdiği amel nedir" diye sordum. Peygamber "Vaktinde kılınan namazdır" buyurdu. "Sonra hangisidir" dedim. "Anne babaya iyilik etmektir" buyurdu. "Sonra hangisidir" dedim.
AKRAmedia, alanında uzman iletişim ve medya ekibi tarafından hazırlanan özgün içeriklerin sürekli dinlenilebilirlik hedefiyle yer aldığı bir dijital yayın platformudur.
3 KABİR HAYATI Ölüm ile yeniden diriliş arası ile ilgili olarak kur'anda herhangi bir haber verilmemesine rağmen rivayetler uydurmak sureti ile "Kabir Azabı" iman konusu haline getirilip bunun inanılması gereken bir konu olduğu, ve inanmayanın "Kafir" durumuna düşeceği iftirası,bilindiği gibi ortada gezmektedir.
Makyajdankıssa bile enerjiyi boşa harcıyor. TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu), çamaşır makinelerinin 90 derecede çalıştırıldığı zaman, 40 dereceye göre
Kur’an; kıssalar üzerinden tarihi, birbirine geçen halkalardan oluşan bir örüntü olarak kabul etmektedir." onlar hakkında gerçekleşen bir ceza veya geçerli kuraldır. #kuranihayat #kuranihayatdergi #tarih #sünnetullah #dergi #toplum. 2. 8. Kurani Hayat Dergisi Kur’ani Hayat ailesi olarak OCAK-ŞUBAT sayımızın kapak
AnadoluÜniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi İletişim Tasarımı ve Yönetimi Bölümü öğrencileri tarafından düzenlenen ‘Uluslararası Kıssa Film Günü’ Sinema Anadolu’da gerçekleştirildi. Organizasyonunu Umut Başoğlu, İlayda Demirtaş, Ömer Gatgar, Baran Kuzucu, Berkay Fakiç, Başak Aydoğdu, Duygu Özcan
2021Yarıyıl Tatili Mazerete İlişkin Yer Değiştirme Döneminde Başvuruda Bulunacak Öğretmen lerin Dikkatine. 2021 Yarıyıl Tatili Öğretmenlerin Aile Birliği, Sağlık, Can Güvenliği Mazeretleri Ve Engellilik Durumu İle Diğer Nedenlere Bağlı Yer Değiştirme Dönemi için ön başvuru süresi 12.01.2021 Salı günü saat 17.00
YusufSuresi, 3. ayet: Biz bu Kur'an'ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarıyoruz, oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayanlardandın. Fecr Suresi, 16. ayet: Ama ne zaman onu deneyerek, rızkını kıssa, hemen: "Rabbim bana ihanet etti" der. Yusuf Suresi, 111. ayet: Andolsun, onların
qES7iK. Hayatın Makalesi Değerli Ailesi bu yazıyı bir kardeşim ile konuşurken bana paylaştı bende burada sizlerle paylaşmak istedim. Anlatmak istediği o kadar çok şey vardı ki en azından birkaçını paylaştı bende sizlere aktarmak istedim. Hayat ne olursa olsun devam ediyordu O’nun için… Bak güzel kardeşim bu hayatta nefisle mücadele nin ilk şartı nedir ? Yaşamak için ayakta kalmaktır. Çiftçiliktir tarımdır, hayvancılıktır sonra askerliktir yani güveni sağlamaktır, barınmaktır, evini kurmaktır. Tüm bunları yaptıysan yapamayanlara da yardım etmek ve beraberce huzurlu yaşayıp ölmektir. Tüm bunları yaparken insan yalnız başınadır, devlet denen toplumun düzen olarak gördüğü düzen aslında bunu sağlamak için kabul edilmiştir Bir lokma ekmek su nasılsa ölcez diyoruz ama domates pahalanmış deyip üzülüyoruz. Bir çadır yeter diyoruz ama doğalgaz faturasına da lanet edip isyan ediyoruz. Kışın soğuğunda aylık bin lira fatura ödeyip ısınamıyoruz; neden olsa gerek? Bence tek açıklaması var zenginlerin daha zengin fakirlerin daha da fakir olması. İnşaatı yapan mütahit malzemeden çalıyor, işçi emekten çalıyor o çalıyor bu çalıyor. Tek sorun var abi adaletle yönetilmek o da dünyanın başından beri mümkün olmamış olmadı olmayacak. Öyle olmasını isteseydi Allah zaten uyarıcılar göndermezdi. Hz Ömer adaleti ile meşhurdu ama bir Ömer daha yok artık. Çünkü öyle bir dünya yok. Zaten istesek de sahabelere katılamıyoruz bizim yeteneklerimizin dışında o. Evet öyle şeytana tapmak kolay değil; nasıl ki oruç tutmak zor, zinadan kaçmak zor, faizden kaçmak imkansız şeytana ibadet de zor. Düşün bir kere; kumar oynayacaksın kazanmak için çok çalışman lazım, ömrünü kumarda harcamalısın. Zina yapıcaksın diyelim önce kumarda kazanıp zengin olmalısın. Milleti soyacaksın diyelim önce çok yüksek mevkilere gelip kariyer yapmalısın veya süper bi projen olmalı çiftlik bank gibi komik ama gerçek. Emin ol oruç, namaz, zekat, hac hepsi daha kolay ama Allah bizden öncelikli olarak bunları istemiyor. En çok neyi istiyor? Düşünün kendinizi ve çevrenizi de kurtarın diyor. Bu sebeple her bireyin tek başına ayakta kalmayı başarabilmeyi öğrenmesi lazım ama ne kendimiz ne de yeni nesiller hiçbir ilim bilmeden yaşayıp ölüyoruz. Şimdi namaz dinin direği mi ? Tabiki öyle . Namaz içi ne lazım; abdest, abdest için su veya temiz toprak lazım. Su bulamazsan temiz toprak bulamazsan neyle abdest alıcaksın ? Onu bırak susuz nasıl yaşicaksın? En büyük günah ne adam öldürmek ama biz bu şekilde kendimizi öldürüyoruz. Nasıl mı dünyayı kirleterek. Sonra herkes kanser,herkes hasta, herkes bitkin. Asıl olan savaş savaş savaş yani mücadele o da ben de yok! Diğer İslami Yazılar İslami Makale Yazıları İslam Dininde Birlik ve Beraberlik Makalesi İslamiyet Kader İnancı Nasıl Post Views Yazı dolaşımı
ÇİRKİN ÖRDEK Çalıların içinde bir ördek kuluçkaya oturmuş yumurtalarını bekliyormuş. Uzun süredir tek başına oturmaktan sıkıldığı için yumurtaları çatlar çatlamaz sevinçle vaklayarak üzerlerinden kalkmış. “Artık çiftliğe dönüp ora dakilere yeni ailemi gösterebilirim!” diye düşünmüş. Hepsi tamam mi? diye, cik cik öten yavrularını saymaya başlamış. “Yo, olamaz!” demiş yumurtalardan birinin henüz çatlamamış olduğunu görünce. O sırada oradan geçen bir ördek, “Yuvanda hâlâ çatlamamış iri bir yumurta var,” demiş. “Bahse girerim bir hindi yumurtasıdır.” “Hindi yumurtasıymış, höh! O benim yumurtam,” demiş anne ördek ters ters. İç çekerek yumurtanın üstüne oturmuş. Bu son yumurta da çatlayınca içinden iri, çirkin bir ördek yavrusu çıkmış. Anne ördek bu yavruyu görünce onun çirkinliğinden biraz utanç duymuş. “Neyse ki diğer yavrularım güzel,” diye düşünmüş ve artık daha fazla vakit kaybetmeden çiftliğe gitmek istediği için yavrularını pesine takarak suya girmiş. “Çirkin olanı hiç olmazsa iyi yüzüyor,” demiş anne ördek kendi kendine. “Öyleyse hindi olamaz. Çünkü hindiler yüzemez. Belki büyüdükçe güzelleşir. Belki bir süre sonra da büyümesi durur.” Ne yazık ki tam tersi olmuş. Çirkin Ördek giderek daha da büyümüş ve diğer ördeklerden daha da farklılaşmış. Çevresindeki hayvanlar onu hiç rahat bırakmıyor, onunla hep Çirkin Ördek’ diyerek alay ediyormuş. Kardeşleri bile vak vak edip başının etini yiyor, “Seni bir kedi kapsa da senden kurtulsak,” diyorlarmış. Tavuklar onu kovalıyor, onlara yem veren kız da ayağıyla onu ittirerek yemlerin yanından uzaklaştırıyormuş. Çirkin Ördek bütün bunlara daha fazla dayanamamış. Çitlerin üzerinden uçarak atlamış ve çiftliği iyice geride bırakıp yaban ördeklerinin yaşadığı yere gelene kadar hiç durmadan yürümüş. Fakat yaban ördekleri de onun çirkin olduğunu düşünmüşler ve onunla dostluk kurmak istememişler. Çirkin Ördek yapayalnız ortada kalmış. Ağaç dallarıyla çitlerdeki küçük kuşlar bile onu görünce kaçışıyorlarmış. “Çirkin olduğum için kaçıyorlar,” demiş kendi kendine. Tek başına oradan oraya dolaşmış durmuş. Bir ara, iki yaban kazıyla dost olmuş, fakat onlar da avcıları görünce uçup gitmişler. Bir seferinde de yaşlı bir kadın onu tutup evine götürmüş, ama kadının kedisiyle tavuğu, “Hem suyu seven, hem de yumurtlamayan kus mu olur?” diyerek onunla alay edince dayanamayıp oradan da kaçmış. Sonra mevsim değişmiş. Ağaç yaprakları sararıp solmaya başlamış. Bir aksam üzeri, güneş batarken bembeyaz tüylü, büyük ve güzel kuşlardan oluşan bir kus sürüsü Çirkin Ördek’in tam önünden, çalıların arasından havalanmış. Uçarken dalgalanıyormuş gibi hareket eden çok zarif, uzun boyunlu kuşlarmış bunlar. “Bekleyin beni!” diye seslenmiş Çirkin Ördek, ama kuşlar kocaman kanatlarını açar açmaz gökyüzünün derinliklerinde kaybolmuslar. Çirkin Ördek sevincinden suyun içinde bir fırıldak gibi dönmeye başlamış, sonra hızını alamayıp suyun dibine dalıp çıkmış. Boğazından çıkan garip sesler onu bile korkutmuş. O beyaz tüylü kuşları bir türlü aklından çıkaramıyormuş. Ne cins kuşlarsa onlar, onları çok sevmiş. Kış pek uzun ve sert geçmiş. Çirkin Ördek birkaç kez ölümden dönmüş. Bir seferinde buzun üstünde az kalsın donuyormuş. Neyse ki oradan geçmekte olan bir çiftçi onu görmüş de kurtarmış. Sonunda kış bitmiş bahar gelmiş ve Çirkin Ördek uçabildiğini keşfetmiş, öyle suyun üstünde değil çok daha yüksekte, gökyüzünde. Bir gün kanatlarının gücünü denerken aşağıda, bir derede daha önce gördüğü o beyaz tüylü kuşlardan birçoğunun yüzdüğünü görmüş. Bir an bile düşünmeden, “Aşağı iniyorum,” diye kararını vermiş. “Çirkin de olsam onların yanlarına gideceğim.” Böylece dereye, suyun üzerine inmiş. Kıyıda iki çocuk beyaz kuşlara ekmek kırıntısı atıyormuş. Çirkin Ördek’i görünce hemen annelerine, “Anne bak!” demişler. “Bir kuğu daha var orada! Bu kuğu diğerlerinden daha güzel hem de!” Çirkin Ördek çocukların ne demek istediğini anlamamış. Beyaz kuşlar arkalarına dönüp ona bakınca utancından boynunu bükmüş. “İsterseniz siz de Çirkin Ördek diye alay edin. Umurumda değil artık!” demiş içinden. Sonra, başını kaldırırken suda ilk kez kendini görmüş. Upuzun bir boynu, bembeyaz, harika tüyleri varmış. “Merhaba!” demişler diğer kuğular. “Hoş geldin.” Sonra hepsi suyun üstünde ona doğru süzülmüşler. Hiçbiri çiftlikteki kuşlar gibi ona alay ederek bakmıyorlarmış. Boyunlarını zarifçe eğerek, “Ne kadar güzelsin,” diyorlarmış sanki. Çirkin Ördek, “Demek ben Çirkin Ördek değilmişim. Bir kuğuymuşum!” diyerek sevinçle çırpmaya başlamış kanatlarını.
Hadis No 4979 Ravi İbnu Abbas Tanım Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt’in yanında Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid’in yukarı tarafında ve zemzemin tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke’de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı. Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra emr-i İlahi ile arkasını dönüp Şam’a gitmek üzere oradan uzaklaştı. İsmail’in annesi, İbrahim’in peşine düştü ve ona Keda’da yetişti. “Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?” diye seslendi. Bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, emir gereği ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar üçüncü kere seslendi. “Böyle yapmam sana Allah mı emretti?” dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine “Evet!” buyurdu. Kadın “Öyleyse Rabbimiz hafizimizdir, bizi burada perişan etmez!” dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye tepesine gelince Beyt’e yöneldi, ellerini kaldırdı ve şu duaları yaptı “Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, senin hürmetli Beyt’inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt’inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlarda mü’min olanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler” İbrahim 37. İsmail’in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, sütü de kesildi, çocuğu da susadı İsmail bu esnada iki yaşında idi. Kadıncağız susuzluktan kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. Onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalkıp, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilir miyim diye o gün derin olan vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. Safa’dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bir insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. Bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte hacc esnasında iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir. Anne, bu sefer Merve’ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine “Sus” dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine “Ey ses sahibi! Sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa gecikme!” dedi. Derken zemzemin yanında bir melek tecelli etti. Bu Cebrail’di. Cebrail kadına seslendi “Sen kimsin?” Kadın “Ben Hacer’im, İbrahim’in oğlunun annesi…” “İbrahim sizi kime tevkil etti?” “Allah Teala’ya.” “Her ihtiyacınızı görecek Zat’a tevkil etmiş.” Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet su çıkmaya başladı. Kadın boşa akmaması için suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu. İbnu Abbas ra dedi ki “Allah İsmail’in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde zemzem, kuyu değil akarsu olacaktı.” “Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdi. Melek, kadına “Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira, Allah Teala hazretleri’nin burada bir Beyt’i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teala hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!” dedi. Beyt yerden yüksekti, tıpkı bir tepe gibi. Gelen seller sağını solunu aşındırmıştı. Kadın bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm’den bir kafile uğradı. Oraya Keda yolundan gelmişlerdi. Mekke’nin aşağısına konakladılar. Derken orada bir kuşun gelip gittiğini gördüler. “Bu kuş su üzerine dönüyor olmalı, burada su var. Halbuki biz bu vadide su olmadığını biliyoruz!” dediler. Durumu tahkik için, yine de bir veya iki atik adam gönderdiler. Onlar suyu görünce geri dönüp haber verdiler. Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail’in annesini buldular. “Senin yanında konaklamamıza izin verir misin?” dediler. Kadın “Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin!” dedi. Onlar da “Pekala!” dediler. Aleyhissalatu vesselam der ki “Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail’in annesine uygun geldi. Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar. Onlar da gelip burada konakladılar. Zamanla orada çoğaldılar. Çocuk da büyüdü. Onlardan Arapça’yı öğrendi. Büyüdüğü zaman onlar tarafından en çok sevilen, hoşlanılan bir genç oldu. Buluğa erince, kendilerinden bir kadınla evlendirdiler. Bu sırada İsmail’in annesi vefat etti. Derken Hz. İbrahim aleyhisselam, İsmail’in evlenmesinden sonra oraya gelip, bıraktığı hanımını ve oğlunu aradı. İsmail’i bulamadı. Hanımından İsmail’i sordu. Kadın “Rızkımızı tedarik etmek üzere avlanmaya gitti” dedi. Hz. İbrahim, bu sefer geçimlerini, hallerini sordu. Kadın “Halimiz fena, darlık ve sıkıntı içindeyiz!” diyerek şikayetvari konuştu. Hz. İbrahim “Kocan gelince, ona benden selam et ve “kapısının eşiğini değiştirmesini” söyle!” dedi. İsmail geldiği zaman, sanki bir şey sezmiş gibiydi “Eve herhangi bir kimse geldi mi?” diye sordu Kadın “Evet şu şu evsafta bir ihtiyar geldi. Senden sordu, ben de haberini verdim, yaşayışımızdan sordu, ben de sıkıntı ve darlık içinde olduğumuzu söyledim” dedi. İsmail “Sana, bir tavsiyede bulundu mu ?” dedi. Kadın “Evet! Sana söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi!” dedi. İsmail “Bu babamdı. Seninle ayrılmamı bana emretmiş. Haydi artık ailene git!” dedi ve hanımını boşadı. Cürhümlülerden bir başka kadınla evlendi. Hz. İbrahim onlardan yine uzun müddet ayrı kaldı. Bilahare bir kere daha görmeye geldi. Yine İsmail’i evde bulamadı. Hanımının yanına gelip, İsmail’i sordu. Kadın “Maişetimizi kazanmaya gitti!” dedi. Hz. İbrahim “Haliniz nasıldır?” dedi, geçimlerinden, durumlarından sordu. Kadın “İyiyiz, hayır üzereyiz, bolluk içindeyiz” diye Allah’a hamd ve senada bulundu. “Ne yiyorsunuz?” diye sordu. Kadın “Et yiyoruz!” dedi. “Ne içiyorsunuz?” diye sorunca da “Su!” dedi. Hz. İbrahim “Allahım, et ve suyu haklarında mübarek kıl!” diye dua ediverdi.” Aleyhissalatu vesselam der ki “O gün onların hububatı yoktu. Eğer olsaydı Hz. İbrahim, hububatları için de dua ediverirdi.” İbnu Abbas der ki “Bu iki şey et ve su Mekke’den başka hiçbir yerde Mekke’deki kadar sıhhata muvafık düşmez karın sancısı yaparlar. Bu, Hz. İbrahim’in duasının bir bereketi ve neticesidir. Resulullah sav Hz. ibrahim’den anlatmaya devam etti “İbrahim İsmail’in hanımına dedi ki “Kocan geldiği zaman, benden ona selam söyle ve kapısının eşiğini sabit tutmasını emret! Çünkü eşik, evin dirliğidir.” Hz. İsmail gelince evde babasının kokusunu buldu ve “Yanınıza bir uğrayan oldu mu?” diye sordu. Kadın “Evet, bize yaşlı bir adam geldi, kılık kıyafeti düzgundü! ” dedi ve ihtiyar hakkında bir kısım övgülerden sonra “Sana bir tavsiyede bulundu mu?” diye sordu. Kadın “Evet sana selam ediyor, kapının eşiğini sabit tutmanı emrediyor” dedi. Hz. İsmail “Bu babamdı. Eşik de sensin, seni tutmamı, evliliğimizin devamını emrediyor! Sen yanımda değerli idin kıymetin şimdi daha da arttı” der ve kadın İsmail’e on erkek evlad doğurur. Sonra, Hz. İbrahim Allah’ın dilediği bir müddet onlardan ayrı kaldı. Derken bir müddet sonra yanlarına geldi. Bu sırada Hz. İsmail zemzemin yanında Devha ağacının altında kendisine ok yapıyordu. Babasını görünce ayağa kalkıp karşılamaya koştu. Baba-oğul karşılaşınca yaptıklarını yaptılar kucaklaştılar, el, yüz, göz öpüldü. Sonra Hz. İbrahim “Ey İsmail! Allah Teala hazretleri bana ciddi bir iş emretti” dedi. İsmail de “Rabbinin emrettiği şeyi yap!” dedi. Hz. İbrahim “Bu işte sen yardım edecek misin?” diye sordu. O da “Evet sana yardım edeceğim!” diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. İbrahim “Allah Teala hazretleri bana burada bir Beyt yapmamı emretti!” diyerek atrafına nazaran yüksekçe bir tepeyi gösterdi.” İbnu Abbas dedi ki “İsmail’le İbrahim işte orada Kabe’nin daha önceki temellerini yükselttiler. Hz. İsmail taş getiriyor, Hz. İbrahim de duvarları örüyordu. Bina yükselince, Hz. İsmail, babası için bugün Makam olarak bilinen şu taşı getirdi. Yükselen duvarı örerken, Hz. İbrahim iskele olarak onun üstüne çıkıyordu. İsmail de ona aşağıdan taş veriyordu. Bu esnada onlar “Ey Rabbimiz Bu hizmetimizi bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!” diyorlardı.” İbnu Abbas der ki “Hz. İsmail ve Hz. İbrahim binayı yaparken zaman zaman etrafında dolaşarak “Ey Rabbimiz bu hizmetimizi bizden kabul buyur! Sen işiten ve bilensin!” Bakara 127 diye dua ediyorlardı.” Kaynak Buhari, Enbiya 8 Hadis No 4980 Ravi Süheyb Tanım Resulullah sav buyurdular ki “Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca krala “Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder ve sihir yapmayı öğreteyim!” dedi. Kral da öğretmesi için ona bir oğlan gönderdi. Oğlanın geçtiği yolda bir rahip yaşıyordu. Bir gün giderken rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, rahibe uğruyor, yanında bir müddet oturup onu dinliyordu. Bir gün delikanlıyı sihirbaz, yanına gelince dövdü. Oğlan da durumu rahibe şikayet etti. Rahip ona “Eğer sihirbazdan dövecek diye korkarsan “Ailem beni oyaladı!” de; ailenden korkacak olursan, “Beni sihirbaz oyaladı” de!” diye tenbihte bulundu. O bu halde devam eder iken, insanlara mani olmuş bulunan büyük bir canavara rastladı. Kendi kendine “Bugün bileceğim; sihirbaz mı efdal, rahip mi efdal!” diye mırıldandı. Bir taş aldı ve “Allahım! Eğer rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldur ve insanlar geçsinler!” deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı rahibe gelip durumu anlattı. Rahib ona “Evet! Bugün sen benden efdalsin üstünsün! Görüyorum ki, yüce bir mertebedesin. Sen imtihan geçireceksin, imtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!” dedi. Oğlan anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gözleri kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve “Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir” dedi. O da “Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah’tır. Eğer Allah’a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!” dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi. Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral “Gözünü sana kim iade etti?” diye sordu. “Rabbim!” dedi. Kral “Senin benden başka bir rabbin mi var?” dedi. Adam “Benim de senin de rabbimiz Allah’tır!” cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, gözünü tedavi eden ve Allah’a iman etmesini sağlayan oğlanın yerini de gösterdi. Oğlan da oraya getirildi. Kral ona “Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!” dedi. Oğlan “Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah’tır!” dedi. Kral onu da tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun üzerine rahip getirildi. Ona “Dininden dön!” denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra oğlan getirildi. Ona da “Dininden dön!” denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti. “Onu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman tekrar dininden dönmesini talep edin; dönerse ne ala, aksi takdirde dağdan aşağı atın!” dedi. Gittiler onu dağa çıkardılar. Oğlan “Allahım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana kifayet et!” dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler. Oğlan yürüyerek kralın yanına geldi. Kral “Arkadaşlarıma ne oldu?” dedi. “Allah, onlara karşı bana kifayet etti” cevabını verdi. Kral onu adamlarından bazılarına teslim etti ve “Bunu bir gemiye götürün. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne ala, değilse onu denize atın!” dedi. Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Oğlan orada “Allahım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana kifayet et!” diye dua etti. Derhal gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral “Arkadaşlarıma ne oldu?” diye sordu. Oğlan “Allah onlara karşı bana kifayet etti” dedi. Sonra krala “Benim emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin!” dedi. Kral “O nedir?” diye sordu. Oğlan “İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştirir ve “Oğlanın Rabbinin adıyla” dersin. Sonra oku bana atarsın, işte eğer bunu yaparsan beni öldürürsün!” dedi. Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte topladı. Oğlanı bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra “Oğlanın Rabbinin adıyla!” dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah’ın rahmetine kavuşup öldü. Halk “Oğlanın Rabbine iman ettik!” dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar etti. Sonra krala gelindi ve “Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk oğlanın Rabbine iman etti!” denildi. Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral “Kim dininden dönmezse onu bunlara atın!” diye emir verdi. Yahut hükümdara “Sen at!” diye emir verildi. İstenen derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu “Anneciğim sabret. Zira sen hak üzeresin!” dedi. Kaynak Müslim, Zuhd 73, 3005; Tirmizi, Tefsir, Büruc, 3337 Hadis No 4981 Ravi Ebu Hureyre Tanım Resulullah sav buyurdular ki “Üç kişi dışında hiç kimse beşikte iken konuşmamıştır. Bunlar Hz. İsa İbnu Meryem aleyhima’s-selam, Cüreyc’in arkadaşı. Cüreyc, kendini ibadete vermiş abid bir kuldu. Bir manastıra çekilmiş orada ibadetle meşguldu. Derken bir gün annesi yanına geldi, o namaz kılıyordu. “Ey Cüreyc! [Yanıma gel, seninle konuşacağım! Ben annenim]” diye seslendi. Cüreyc “Allahım! Annem ve namazım hangisini tercih edeyim?” diye düşündü. Namazına devama karar verdi. Annesi çağırmasını [her defasında üç kere olmak üzere] üç gün tekrarladı. Cevap alamayınca üçüncü çağırmanın sonunda “Allahım, kötü kadınların yüzünü göstermedikçe canını alma!” diye bedduada bulundu. Benİ israil, aralarında Cüreyc ve onun ibadetini konuşuyorlardı. O diyarda güzelliğiyle herkesin dilinde olan zaniye bir kadın vardı. “Dilerseniz ben onu fitneye atarım” dedi. Gidip Cüreyc’e sataştı. Ancak Cüreyc ona iltifat etmedi. Kadın bir çobana gitti. Bu çoban Cüreyc’in manastırıın dibinde barınak bulmuş birisiydi. Kadın onunla zina yaptı ve hamile kaldı. Çocuğu doğurunca “Bu çocuk Cüreyc’ten” dedi. Halk öfkeyle gelip Cüreyc’i manastırından çıkarıp manastırı yıktılar, [hakaretler ettiler], kendisini de dövmeye başladılar, linç edeceklerdi. Cüreyc onlara “Derdiniz ne?” diye sordu. “Şu fahişe ile zina yaptın ve senden bir çocuk doğurdu!” dediler. Cüreyc “Çocuk nerede, getirin bana?”dedi. Halk çocuğu ona getirdi. Cüreyc “Bırakın beni namazımı kılayım!” dedi. Bıraktılar ve namazını kıldı. Namazı bitince çocuğun yanına gitti, karnına dürttü ve “Ey çocuk! Baban kim?” diye sordu. Çocuk “Falanca çoban!” dedi. Bunun üzerine halk Cüreyc’e gelip onu öpüp okşadı ve “Senin manastırını altından yapacağız!” dedi. Cüreyc ise “Hayır! Eskiden olduğu gibi kerpiçten yapın!” dedi. Onlar da yaptılar. Üçüncüsü Bir zamanlar bir çocuk annesini emiyordu. Oradan şahlanmış bir at üzerinde kılık kıyafeti güzel bir adam geçti. Onu gören kadın “Allah’ım şu oğlumu bunun gibi yap!” diye dua etti. Çocuk memeyi bırakarak adama doğru yönelip baktı ve “Allahım beni bunun gibi yapma!” diye dua etti. Sonra tekrar memesine dönüp emmeye başladı.” Ebu Hureyre der ki “Ben Resulullah sav’ı, şehadet parmağını ağzına koyup emmeye başlayarak, çocuğun emişini taklid ederken görür gibiyim.” Resulullah anlatmaya devam etti “Sonra annenin yanından bir kalabalık geçti. Ellerinde bir cariye vardı. Onu dövüyorlar ve “Seni zani seni! Zina yaparsın, hırsızlık yaparsın ha!” diyorlardı. Cariye ise “Allah bana yeter, o ne iyi vekildir!” diyordu. Çocuğun annesi “Allahım çocuğumu bunun gibi yapma!” dedi. Çocuk yine emmeyi bıraktı, cariyeye baktı ve “Allahım beni bunun gibi yap!” dedi. İşte burada anne,evlat karşılıklı konuşmaya başladılar [Anne dedi ki “Boğazı tıkanasıca! Kıyafeti güzel bir adam geçti. Ben “Allahım, oğlumu bunun gibi yap” dedim. Sen “Allahım! Beni bunun gibi yapma!” dedin. Yanımızdan cariyeyi döverek, zina ve hırsızlık yaptığını söyleyerek geçenler oldu. Ben “Allahım, oğlumu bunun gibi yapma” dedim. Sen ise “Allahım, beni bunun gibi yap!” dedin.”] Oğlu şu cevabı verdi “Güzel kıyafetli bir adam geçti. Sen “Allahım, oğlumu bunun gibi yap!” dedin, ben ise “Allahım beni bunun gibi yapma!” dedim. Yanınızdan bu cariyeyi geçirdiler. Onu hem dövüp hem de “Zina ettin, hırsızlık ettin!” diyorlardı. Sen “Allahım, oğlumu bunun gibi yapma! “dedin. Ben ise “Allahım, beni bunun gibi yap!” dedim. Sebebini açıklayayım O atlı adam cebbar zalimin biriydi. Ben de “Allahım beni böyle yapma!” dedim. “Zina ettin, hırsızlık yaptın!” dedikleri şu zavallı cariye ise ne zina yapmıştı, ne de çalmıştı! Ben de “Alahım beni bunun gibi yap!” dedim.” [Metin Müslim’den alınmalıdır.] Kaynak Buhari, Enbiya 50, Amel fı’s-Salat 7; Müslim, Birr 7, 8, 2550 Hadis No 4982 Ravi İbnu Ömer Tanım Resulullah sav buyurdular ki “Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. Akşam olunca geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan kayan bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında “Bizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah’a yapacağınız dualar kurtarabilir!” dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi “Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hala uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü ” Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!” Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi. İkinci şahıs şöyle dedi “Ey Allahım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kam almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada “Allah’ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!” dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim. Ey Allahım, eğer bunları senin ma-yı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar.” Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı. Üçüncü şahıs dedi ki “Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kar ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken yıllar sonra çıkageldi ve “Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!” dedi. Ben de “Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür!” dedim. Adam “Ey Abdullah, benimle alay etme!” dedi. Ben tekrar “Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!” diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü. “Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!” dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler.” Kaynak Buhari, Enbiya 50, Büyu 98, İcare 12, Hars 13, Edeb 5; Müslim, Zikr 100, 2743; Ebu Davud, Büyu 29, Hadis No 4983 Ravi İbnu Ömer Tanım Resulullah sav buyurdular ki “Sizden önce yaşayanlar arasında Kifl adında biri vardı. Bildiğinden hiç şaşmazdı. İhtiyaç içinde olduğunu bildiği bir kadına gelerek, altmış dinar verdi. Kadından kam almak üzere teşebbüse geçince kadın, titredi ve ağladı. “Niye ağlıyorsun?” diye sorunca, kadın “Bu benim hiç yapmadığım haram bir amel. Bu günaha beni razı eden de fakrımdır!” dedi. Adam da “Yani sen şimdi Allah korkusuyla mı ağlıyorsun? Öyleyse, Allah’tan korkmaya ben senden daha layıkım! Haydi git, verdiğim para da senin olsun. Vallahi ben bundan böyle Allah’a hiç asi olmayacağım!” dedi. Adam o gece öldü. Sabah, kapısında şu yazılı idi “Allah Kifl’i mağfiret etti!” Halk bu duruma şaşırdı kaldı. Allah o devrin peygamberine Kifl’in durumunu vahyen bildirinceye kadar şaşkınlık devam etti.” Kaynak Tirmizi, Kıyamet 49, 2498 Hadis No 4984 Ravi Ebu Vail Tanım Ebu Vail, Rebia kabilesinden el-Haris İbnu Yezid el-Bekri adında bir adamdan naklen anlatıyor “Medine’ye gelmiştim, Resulullah sav’ın yanına gittim. Mescid, cemaatle dolu idi. Orada dalgalanan siyah bayraklar vardı. Hz. Bilal ra kılıcını kuşanmış, Resulullah ’ın yanında duruyordu. Ben “Bu insanların derdi ne, ne oluyor?” diye sordum. “Resulullah sav Amr İbnu’l-As’ı, Rebia’ya doğru göndermek istiyor, onun hazırlığı var!” dediler. Ben “Ad elçisi gibi olmaktan Allah’a sığınırım” dedim. Aleyhissalatu vesselam “Ad elçisi de nedir?” buyurdular. Ben “Bunu çok iyi bilen kimseye düştünüz. Ad kavmi kıtlığa uğrayınca Kayl’ı kendileri için su aramaya gönderdi. Kayl da, Bekr İbnu Muaviye’ye uğradı. O, buna şarap içirdi ve Mekke’de o sıralarda seslerinin ve tegannisinin güzelliğiyle meşhur Cerade isminde iki cariye de şarkılar söyledi. [Bu suretle bir ay kadar kaldıktan sonra], Mühre İbnu Haydan kabilesinin dağına müteveccihen oradan ayrıldı. Dedi ki “Ey Allahım! Ben sana ne tedavi edeceğim bir hasta, ne de fidyesini ödeyeceğim bir esir için gelmedim. Sen kulunu, sulayıcı olduğun müddetçe sula. Onunla birlikte Bekr İbnu Muaviye’yi de sula. -Böylece kendisine içirdiği şarap için ona teşekür eder.” Bunun üzerine onun için üç parça bulut yükseltildi. Biri kızıl, biri beyaz, biri de siyah. Ona “Bunlardan birini seç!” denildi. O, bunlardan siyah olanını seçti. Ona “Ad kavminden tek kişiyi bırakmayıp helak edecek bu bulutu toz duman olarak al!” denildi.” Bunu söyleyince sav “Onlara sadece şu -yüzük halkası- miktarında rüzgar gönderildi” buyurdular ve arkasından şu mealdeki ayet-i kerimeyi tilavet ettiler “Ad kavminin helak edilmesinde de ibret vardır. Hani onların üzerine o kısır rüzgarı göndermiştik. Öyle bir rüzgar ki, her uğradığı şeyi yerinde bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi savuruyordu” Zariyat 41-42. Kaynak Tirmizi, Tefsir, Zariyat, 3269, 3270 Hadis No 4985 Ravi Ebu Hureyre Tanım Resulullah sav buyurdular ki “Beni İsrail’den üç kişi vardı Biri alatenli, biri kel, biri de ama. Allah bunları imtihan etmek istedi. Bu maksadla onlara insan suretinde bir melek gönderdi. Melek önce alatenliye geldi. Ve “En çok neyi seversin?” dedi. Adam “Güzel bir renk, güzel bir cild, insanları benden tiksindiren halin gitmesini!” dedi. Melek onu meshetti. Derken çirkinliği gitti, güzel bir renk, güzel bir cild sahibi oldu. Melek ona tekrar sordu “Hangi mala kavuşmayı seversin?” “Deveye!” dedi, adam. Anında ona on aylık hamile bir deve verildi. Melek “Allah bunları sana mübarek kılsın!” deyip kayboldu ve kelin yanına geldi. “En ziyade istediğin şey nedir?” dedi. Adam “Güzel bir saç ve halkı ikrah ettiren şu halin benden gitmesi” dedi. Melek, keli elleriyle meshetti, adamın keli gitti. Kendisine güzel bir saç verildi. Melek tekrar; “En çok hangi malı seversin?” diye sordu. Adam “Sığırı!” dedi. Hemen kendisine hamile bir inek verildi. Melek “Allah bu sığırı sana mübarek kılsın!” diye dua etti ve amanın yanına gitti. Ona da “En çok neyi seversin?” diye sordu. Adam “Allah’ın bana gözümü vermesini ve insanları görmeyi!” dedi. Melek onu meshetti ve Allah da gözlerini anında iade etti. Melek ona da “En çok hangi malı seversin?” diye sordu. Adam “Koyun!” dedi. Derhal doğurgan bir koyun verildi. “Derken sığır ve deve yavruladılar, koyun da kuzuladı. Çok geçmeden birinin bir vadi doluşu develeri, diğerinin bir vadi doluşu sığırları, öbürünün de bir vadi dolusu koyunları oldu. Sonra melek, alatenliye, onun eski hali ve heyetine bürünmüş olarak geldi ve “Ben fakir bir kimseyim, yola devam imkanlarım kesildi. Şu anda Allah ve senden başka bana yardım edecek kimse yok! Sana şu güzel rengi, şu güzel cildi ve şu malı veren Allah aşkına bana bir deve vermeni talep ediyorum! Ta ki onunla yoluma devam edebileyim” dedi. Adam “Olmaz öyle şey, onda nicelerinin hakları var!” dedi ve yardım talebini reddetti. Melek de “Sanki seni tanıyor gibiyim! Sen alatenli, herkesin ikrah ettiği, fakir birisi değil miydin? Allah sana sıhhat ve mal verdi” dedi. Ama adam “Çok konuştun! Ben bu malı büyüklerimden tevarüs ettim!” diyerek onu tersledi. Melek de “Eğer yalancı isen Allah seni eski haline çevirsin!” dedi ve onu bırakarak kel’in yanına geldi. Buna da onun eski halinde kel birisi olarak göründü. Ona da öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım talep etti. Bu da önceki gibi talebi reddetti. Melek buna da “Eğer yalancıysan Allah seni eski haline çevirsin!” deyip, amaya uğradı. Buna da onun eski hali heyeti üzere yani bir ama olarak göründü. Buna da “Ben fakir bir adamım, yolcuyum, yola devam etme imkanı kalmadı. Bugün, evvel Allah sonra senden başka bana yardım edecek yok! Sana gözünü iade eden Allah aşkına senden bir koyun istiyorum; ta ki yolculuğuma devam edebileyim!” dedi. Ama cevaben “Ben de ama idim. Allah gözümü iade etti, fakirdim mal verip zengin etti. İstediğini al, istediğini bırak! Vallahi, bugün Allah adına her ne alırsan, sana zorluk çıkarmayacağım!” dedi. Melek de “Malın hep senin olsun! Sizler imtihan olundunuz. Senden memnun kalındı ama diğer iki arkadaşına gadap edildi” dedi ve gözden kayboldu.” Kaynak Buhari, Enbiya 50; Müslim, Zühd 10, 2964 Hadis No 4986 Ravi Ebu Hureyre Tanım Resulullah sav Beni İsrail’den bin dinar borç para isteyen bir kimseden bahsetti. Beni İsrail’den borç talep ettiği kimse “Bana şahidlerini getir, onların huzurunda vereyim, şahid olsunlar!” dedi. İsteyen ise “Şahid olarak Allah yeter!” dedi. Öbürü “Öyleyse bana kefil getir” dedi. Berikisi “Kefil olarak Allah yeter” dedi. Öbürü “Doğru söyledin!” dedi ve belli bir vade ile parayı ona verdi. Adam deniz yolculuğuna çıktı ve ihtiyacını gördü. Sonra borcunu vadesi içinde ödemek maksadıyla geri dönmek üzere bir gemi aradı, ama bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp içini oydu. Bin dinarı sahibine hitabeden bir mektupla birlikte oyuğa yerleştirdi. Sonra oyuğun ağzını kapayıp düzledi. Sonra da denize getirip “Ey Allahım, biliyorsun ki, ben falandan bin dinar borç almıştım. Benden şahid istediğinde ben “Şahid olarak Allah yeter!” demiştim. O da şahid olarak sana razı oldu. Benden kefil isteyince de “Kefil olarak Allah yeter!” demiştim. O da kefil olarak sana razı olmuştu. Ben ise şimdi, bir gemi bulmak için gayret ettim, ama bulamadım. Şimdi onu sana emanet ediyorum!” dedi ve odun parçasını denize attı ve odun denize gömüldü. Sonra oradan ayrılıp, kendini memleketine götürecek bir gemi aramaya başladı. Borç veren kimse de, parasını getirecek gemiyi beklemeye başladı. Gemi yoktu ama, içinde parası bulunan odun parçasını buldu. Onu ailesine odun yapmak üzere aldı. Testere ile parçalayınca parayı ve mektubu buldu. Bir müddet sonra borç alan kimse geldi. Bin dinarla adama uğradı ve “Malını getirmek için aralıksız gemi aradım. Ancak beni getirenden daha önce gelen bir gemi bulamadım” dedi. Alacaklı “Sen bana bir şeyler göndermiş miydin?” diye sordu. Öbürü “Ben sana, daha önce bir gemi bulamadığımı söyledim” dedi. Alacaklı “Allah Teala hazretleri, senin odun parçası içerisinde gönderdiğin parayı sana bedel ödedi. Bin dinarına kavuşmuş olarak dön” dedi.” Kaynak Buhari, Kefalet 1, muallak olarak, Büyu 10 muallak ve mevsul olarak, İsti’zan 25 muallak olarak Hadis No 4987 Ravi Selman Tanım Hz. İsa ile Hz. Muhammed aleyhimessalatu vesselam arasındaki fetret altı yüz senedir. Kaynak Buhari, Menakıbu’l-Ensar 53 Hadis No 4988 Ravi İbnu Abbas Tanım İranlıların peygamberi vefat ettiği zaman, İblis, onlara Mecusilik dinini yazdı.” [Bu rivayet, elde mütedavil Ebu Davud nüshalarında bulunmamıştır.] Kaynak Hadis No 4989 Ravi Ebu Hureyre Tanım Resulullah sav buyurdular ki “Tübba’ mel’un mudur bilemiyorum. Keza Uzeyr, peygamber midir onu da bilemiyorum.” Kaynak Ebu Davud, Sünnet 14, 4674 Hadis No 4990 Ravi Ebu Hureyre Tanım Resulullah sav buyurdular ki “Eğer Beni İsrail olmasaydı, et kokuşmazdı. Eğer Havva olmasaydı, kadınlar kocalarına hiçbir zaman ihanet etmezdi.” Kaynak Buhari, Enbiya 1, 25; Müslim, Rada 63, 1470
Oluşturulma Tarihi Mayıs 04, 2020 1521Hz. Süleyman Filistin'de doğmuş ve yaşamış olan bir nebidir. Hz. Süleyman gerek yaşayış biçimi ile gerekse de mucizeleri ile tarihte ki en önemli peygamberlerden biridir. Son günlerde de Hz. Süleyman hakkında internet üzerinden sıkça araştırma yapılmaktadır. Özellikle Hz. Süleyman kimdir? Hazreti Süleyman hayatı kıssası, mesleği ve mucizeleri ile ilgili ayetler internette sıkça araştırılan başlıca başlıklardır. İşte Hz. Süleyman'a dair bütün Süleyman aynı zaman da kral olarak da bilinir. Arama motorlarında sıkça araştırılan Hz. Süleyman Tevrat ve Kur'an-ı Kerim'de kendisinden sıkça söz edilmiştir. Hz. Süleyman Kimdir? Hz. Süleyman Kudüs Filistin'de doğmuştur. Babası Hz. Davut Hz. Süleyman daha 12 veya 13 yaşlarında iken vefat etmiştir. Kur'an'da Hz. Süleyman nebi peygamber olarak bildirilir. Hristiyanlıkta yani İncil kitabında ise yasa koyucu olarak adlandırılır. Din dışı kaynaklarda ise Hz. Süleyman'ın kral olduğu kabul edilir. Kur'an-ı Kerim'de 16 kere Hz. Süleyman'dan bahsedilir. Kur'an'da keskin zekası ve Hz. Davut'un oğlu olduğundan bahsedilir. Ayrıca karmaşık meseleler de bile zekası sayesinde çözüme kavuşturduğundan sıkça bahsedilir. Hz. Süleyman babasının yolunda ilerlemiş bir peygamberdir. Babası gibi önce şehrin hükümdarı olmuş daha sonra ise peygamber olmuştur. Mescid-i Aksa Hz. Süleyman tarafından inşa ettirilmiştir. Mescid-i Aksa'nın yapımı tam olarak 7 yıl sürmüştür. Hz. Süleyman MÖ 932 yılında yine doğduğu şehirde Kudüs'te vefat etmiştir. Hazreti Süleyman Hayatı Kıssası Hazreti Süleyman gençlik yaşlarında dikkatleri üzerine çeken biri olmuştur. Babası Hükümdar olan Hz. Davut oğlunun zekasının farkına vararak onu eğitmiştir. Babası henüz Hz. Süleyman 12 yaşındaki vefat etmiştir. Daha sonra kendisi hükümdar olmuştur. Hz. Süleyman'ın toplum 4 tane çocuğu olmuştur. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Süleyman'ın güzel ahlakından, zekasından ve Allah katında ki büyük değerinden bahsedilir. Hz. Süleyman her peygamberin olduğu gibi mucizeleri olan bir peygamberdir. Yaşadığı dönem boyunca pek çok mucizeleri olmuştur. Atlara olan sevgisi ile bilinir. Her zaman atlara değer veren bir peygamber olmuştur. Sadece atlara değil hayvanlara yoğun bir sevgi beslerdi. Hazreti Süleyman'ın duası da bulunmaktadır. Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye layık olmayacak bir mülk bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” dedi. Hazreti Süleyman Mesleği Hazreti Süleyman bir hükümdardı. Ayrıca sazlardan zenbil yaptığı bilinmektedir. Bakır madenini de işleyen bir peygamberdi. Hazreti Süleyman Mucizeleri ve İlgili Ayetler Hazreti Süleyman mucizeleri olan bir peygamberdir. Kur'an-ı Kerim'de Hazreti Süleyman'ın mucizelerinden bahsedilmiştir. Hazreti Süleyman tüm canlılar ile konuşma yeteneği ve mucizesi bulunurdu. Hazreti Süleyman'ın 9 tane mucizesi vardır. Rüzgarları kontrol edebilme mucizesi vardır. Öyle ki istediği yere rüzgar getirebilir istediği yerden rüzgarları dağıtabilirdi. Hazreti Süleyman denizlerden geçmek isterken sular ikiye ayrılıdı. Daha sonra geçtikten sonra sular tekrardan birleşirdi. Hazreti Süleyman ne zaman isterse cami, köşk ve saray yaptırabilirdi. İstediği zaman istediği yerde bu mucizesini gösterirdi. Hazreti Süleyman'ın ayrıca bir mührü bulunur. Bu mührü ile istediği her şey kolaylaşırdı. Enbiya 81. Ayet; Süleyman’ın emrine de onun isteğine göre, içinde bereketler yarattığımız yere doğru esmek üzere güçlü rüzgârı verdik. Biz her şeyi biliriz. Neml 16. Ayet; Süleyman Dâvûd’un yerine geçti. Dedi ki "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden gerektiği kadar verildi. Doğrusu bu apaçık bir lutuftur." Sebe 12. Ayet Süleyman’ın emrine de sabahleyin bir aylık, akşamleyin bir aylık yol almakta olan rüzgârı verdik. Onun için bakır madenini eritip akıttık. Cinlerden de rabbinin izniyle onun maiyetinde çalışanlar vardı. Onlardan kim buyruğumuzdan sapsa, ona yakıcı ateşin azabını tattırırdık.
aile hayatı ile ilgili kıssalar